2 Ekim 2017 Pazartesi

İnsandışılaştırma


Son günlerde insandışılaştırma üzerine okuyorum. Temel birkaç başlık altında okuduklarımın çeşitli veçhelerini notlandırayım.

1) Öz ve etnomerkeziyetçilik:
İnsandışılaştırmanın temellerine inerken gelip dayandığımız yerlerden birisi öz meselesi. Belirli şeyler özü gereği iyi ve kötü müdür? Yoksa bu sosyal yapılar çeşitli kuvvetler tarafından zamanla oluşturulmakta ve değişmekte midir? Burada bazı çalışmalardan aktarılanlara göre bazı kabile isimlerine bakıldığında bunlar “insanlar”, “ademoğulları” gibi anlamlara geliyor. İnsanlığın özünün kendisinde olduğunu, kendisinin asli insan olduğunu iddia etmek bir manada bu öze sahip olmayanları da tam insan olmayanlar olarak tavsif etmeye götürüyor.

2) Tam insandışılaştırma:
Daha önceki çalışmalarda insandışılaştırma/dehumanisation terimi belli bir grubun tüm insani niteliklerden soyutlanması ve şiddet bağlamında ele alınmış. Ki bu manada oldukça sınırlı birkaç olaya işaret ediyor. Daha sonra gelen Leyens, Haslam gibi araştırmacılar ise kavramı daha da genişletiyorlar. Onlara göre bazı insanları daha az insan sayma gündelik hayatımız içerisinde de yaşanan bir durum ve sadece tam insandışılaştırmayı içeren ağır şiddet olaylarına hasredilmemeli. Bu manada Leyens infrahumanisation terimini öneriyor dehumanisation yerine. Leyens’in tezleri üzerinden ilerleyen Haslam’ın tezleri ise bu isimlendirme olayını bozuyor ve dehumanisation’u yine kullanıyor.

3) Şu karşıdan gelen kim ola?
Daha evrimsel bir temele oturan bilişsel bir teoriye göre ilk önce karşıdakinin niyetinin iyi olup olmadığına bakıyoruz, sonra da bu niyetini gerçekleştirebilme durumuna göre o kişiye bir not veriyoruz. Bu manada niyeti iyi ve kötü olanlar bunu yapmaya kabil olanlar ve olmayanlar olarak dört farklı grubu oluşturuyor ve bunlar farklı farklı duygular ortaya çıkarıyor.

4) İnsan ne ki?
Leyens ve arkadaşlarına göre insandışılaştırmayı tanımlayabilmek için öncelikle insanın ne olduğunu tanımlamamız gerekiyor ve bir nesneyi tanımlamanın iki yolu var. Bunlardan biri onun niteliklerini saymak, ikincisi de onu ondan farklı olan şeylerle karşılaştırmak. Bu manada kişinin niteliklerini sayarak insanın tabiatını ortaya koyuyoruz ve bu boyuta “insan doğası” adını veriyoruz. İnsanı insan olmayanlardan ayırarak da “insanın eşsiz” olduğu boyutu ortaya çıkarıyoruz.

5) Duygular
Duygular da bu minvalde ikiye ayrılıyor: hayvanlarla paylaşılanlar (öfke, korku gibi), sadece insanlara ait olanlar (umut, pişmanlık gibi). İnsanlar dış gruplardan insanlarla iç gruplardan insanlar hakkında konuşurken hayvanlarla paylaşılan duyguları eşit bir biçimde iki tarafa da atfediyorlar. Bununla beraber insanlara has duygular daha kendi iç grubumuza daha çok atfediliyor.

6) İt oğlu itler
Bu teorinin üstüne Haslam bu iki tür insan tarifini kabul edip bu iki tür insanlığın reddinin iki farklı insandışılaştırmaya götürdüğünü öne sürüyor. Ona göre eğer “insan doğası” özellikleri reddedilirse mekanik insandışılaştırma meydana geliyor ve kişiyi robota vs. benzetiyorsunuz. Bununla beraber “insana has” özellikleri reddederseniz hayvani bir insandışılaştırma ortaya çıkıyor.

7) Süperinsanlaştırma
Bir çalışmada da hem “insan doğası” özelliklerinde hem de “insana has” özelliklerde yüksek olan varlıklar için bir süperinsanlaştırma eğilimi gösterilmiş. Bunlarda insanlardaki bu özellikler bulunuyor ama biraz fazlasıyla bulunuyor ki bunlar dini otoriteler de olabilir.

(devamı gelecek)

*resim kaynak: Anthropogenie; oder, Entwickelungsgeschichte des menschen. Keimes- und stammesgeschichte


İnsandışılaştırma örneği olarak Ozan Ünsal’ın Çinli Köpekler isimli parçasına bakabilirsiniz: 


Yazan; Şükrü Atsızelti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder