6 Mart 2014 Perşembe

İslam Hukuku \ Evrensellik-Süreklilik \ Yusuf el Karadavi

İSLAM HUKUKU / Evrensellik-Süreklilik
prof. dr. Yusuf el- Karadavi

Yüce Allah'ın hikmeti Hz. Muhammed'den (s.a.v.) önceki zaman diliminde gelmiş olan peygamberlerin hukuk sistemlerinin sınırlı ve belli süreli olmasını gerektirmiştir. Böyle olması, insanlık ebedî (sürekli) ve genel bir hukuk düzenini kabule henüz uygun bir süreçte bulunmadığı için hikmet ve maslahata da uygundu. Bundan dolayıdır ki Yüce Allah bu eski şeriatların kutsal kaynaklarını kaybolma ve bozulmaya karşı korumayı üstlenmemiş, gelecek her nesilde kitabını muhafaza eden, peygamberinin mirasını koruyan ve dinini yenileyen kişiler göndermeyi de garanti etmemiştir.(...) İnsanlık son gelişme aşamasına ulaşıp Cenâb-ı Hakk'ın nihai genel mesajının anlaşılmasına ehil olunca Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de buyurduğu gibi Hz. Muhammed'i (s.a.v.) âlemlere rahmet ve bütün insanlara elçi olarak gönderdi. (sf:26)

İslam şeeiatının hükümleri ve esasları, bir taraftan acziyet, zaman-mekân, hevâ,mizaç ve öncekilerden kalan mirasın etkisine her zaman açık olan beşerî bir düzenlemenin hükümleri değildir. Bu hukuku, evrendeki yaratıkların ve her işin sahibi olan, canlı-cansız her şeyin Rabbi olan ve insanları yaratıp da onların menfaatlerini en iyi bilen Zat koymuştur. "Dikkat edin! Yaratan bilmez mi hiç? O çok lütufkâr ve haberdardır." (Mülk, 67/14) (sf.32)

Taraflardan birine haksızlık yapmadan ferdin menfaatleri ile toplumun menfaatlerini dengelemek de İslâm hukukunun özelliklerindendir. (...) İslâm hukukunda fert-toplum dengesinin varlığını gösteren en açık örnek, öyle sanıyorum ki onun mülkiyet anlayışıdır. İslâm, fertlerin mal mülk sahibi olmasını mubah kılmıştır. Böylelikle insanda yaratılıştan gelen köklü bir duygu doyurulmuş ve tatmin edilmiştir. (...) Fakat bununla birlikte İslâm, toplumun maslahat ve çıkarlarını göz önüne alarak şahsi mülkiyet hakkına birçok sınırlar getirmiştir. Onun mülkiyet anlayışı, kapitalist sistemde olduğu gibi hemen bütün kayıtlardan kurtulmuş sınırsız bir mülkiyet değildir. Aksine İslâm mülk edinmede, serveti çoğaltmada,harcama ve tüketimde, kısaca mal ve menfaat değişimini sağlayan tüm ekonomik faaliyetlerde bir takım kayıtlar koymuştur. Bu kayıtlardan bir kısmı imandan kaynaklanan ahlaki kısıtlamalarken, diğer bir kısmı da devlet yaptırımına bağlı kanuni kısıtlamalardır. (sf:35,36

Esneklik özelliğiyle İslam hukuku değişebilir ve yeni gelişmelere uyum sağlarken, metot ve hedeflerdeki kararlılık özelliğiyle de eriyip kaybolma ve doğru -yanlış her değişikliğe boyun eğme tehlikesinden kurtulmuş olur. (sf:36)

Âdil bir siyasette şart olan nokta, bu siyasetin uygulamalarının şeriat tarafından açıklanmış ve bu konuda açık hükümler getirmiş olması değil, aksine bu siyasetin şeriatla çelişmemesidir. (sf:39)

Uygun cezalarla ta'zir, siyaset-i şer'iyyeden olduğu gibi, sebebi açık seçik ortaya çıktığı ve uygulanmasını gerçekten engelleyecek bir neden belirdiği bazı hallerde kimi cezaların durdurulması da aynı şekilde siyaset-i şer'iyyenin bir gereğidir. (sf:52)

Şark konusundaki incelemelerinde isabetli olan dindar âlim Mösyö Lully'nin kitabın(da) (...) O diyor ki:
"Müslümanlar, günümüze kadar kendilerini, Batı'nın düştüğü korkunç hatalardan korumuşlardır. Avrupa'da refahtan eser yokken, işçi sınıfının yüzü gülmezken, sen onların, zenginle fakiri, işveren ile işçiyi her zaman eşit tutan o üstün ve göz alıcı İslam nizamına tam bir samimiyetle bağlı kaldıklarını görürsün. O halde, şunu söylersek mübalağa etmiş olmayız: Avrupalı tarafından, ıslahat özlemi çektiği zannedilen şu (Doğu) halkı, bu temel meselede en iyi nir örnektir. (sf:75)

 "İslam hukukunun karşı karşıya kaldığı iki tarihi engel":

Yöneticilerin zulmü ile idarî ve ekonomik konularda Allah'ın emirlerine karşı kayıtsızlığın sonucu olan siyasî sapma,

Fıkıhla meşgul olanların içtihat kapısını kapamasının ve taklidin gerekli olup, her kadı veya müftü ve fakihin, sınırlarını aşmayacak biçimde belli bir mezhebe bağlanmasının zorunlu olduğu kanaatinin neticesi olan hukukî donukluk. (sf:89)

Elimizde be Allah'ın kitabında ve ne de Resulü'nün sünnetinde, belli bir fıkıh mezhebiyle bağımlı kalmamızı gerektiren herhangi bir delil yoktur. Aksine, mezhep imamlarının bizzat kendi sözleri,içtihat yaptıkları konularda kendilerinin taklit edilmelerini ve bu içtihatların kıyamete kadar devam edecek şekilde bir din ve şeriat haline getirilmesini, ittifakla yasaklamaktadır. (sf:125)

Her ne zaman yeni bir örf ortaya çıkarsa onu nazar-ı itibara al ve yürürlükten kalkan örflere itibar etme! Ömrün boyunca kitaplar üzerinde donup kalma! Kendi bölgen dışında biri sana fetva sormak üzere geldiği zaman, onu kendi bölgenin örfüyle mükellef tutma! Kendi bölgesinin örfünü sorarak onu kendi örfüyle değerlendir ve öyle fetva ver. Yoksa kitaplarınızda yazılı olanlara ve kendi örfünüze göre değil! ( el-Furûk, I, s.176-177) (sf:151)

Nasslar üzerinde zihin yormak, onları bölgesel ve zamansal yorumlardan kurtarmak ve nihayet şeriatın külli amaçları ışığında onlar üzerinde iyice düşünmek gibi önümüzde geniş bir alan bulunmaktadır. Bazen, bizden öncekilerce anlaşılmayan bir husus, bize malum olmaktadır. (sf:161)

Kur'an-ı Kerim'de hırsızlık yapana had vurmayı emreden sadece tek bir ayet varken; zekât vermeyi ve Allah yolunda infakı emreden, yoksulları doyurmaya teşvik eden,kenz,cimrilik,eksik ölçüp tartma,faiz, kumar ve haksızlığın her çeşidini yasaklayan,hiçbir muhtaç ve yoksulun hırsızlığa teşebbüs edemeyeceği şekilde adalet ve dayanışmayı cemiyette ikame eden pek çok ayet vardır. (sf:189)

Kısacası, İslamî uygulama yükünü taşıyacak olan İslami ruh ve şahsiyetin vücuda getirilmesi zaruridir. Bu şahsiyet, eşya, olaylar ve durumlar hakkında hüküm verirken, İslami mantıkla düşünen İslami akılla yakından ilgili olduğu gibi, çevresindeki insanlar ve hadiselerle olan muamelelerine İslami esaslara uygun bir keyfiyet kazandıran bir İslami şahsiyet ile de alakalıdır. Öyleyse, İslam mesajını kafasında vazıh bir düşünce, kalbinde köklü bir inanç,yalnızca Rabbi için kulluk, nefsini tezkiye ettiği ve başkalarına faydalı olduğu salih bir amel olarak taşıyan Müslüman bir neslin yetişmesi ve eğitilmesi için çalışmamız lazımdır. (sf:190)

Hazırlayan: Zeyneb Aybüke Koyuncu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder