Kur'an Çevirilerinin Dünyası / Dücane Cündioğlu
Kur'an çevirilerinin, günümüzde, Kur'an'ı anlamada en yaygın vasıtalarından biri olduğu düşünülecek olursa, çeviriler bahsi Tefsir ilminin 'yeni bir şubesi' olarak addedilebilir.
***
Kur'an Çevirilerinin Düzeni
A.Metin Düzeni
Ku'ran'ı Kerim, özü itibariyle yazılı bir metin (=mektub) değildir; bilakis onun hâkim vasfı meşfuh (ağızdan çıkan) ve mesmû (işitilen) bir hitab olmasıdır. Bu nedenle, Kur'an'ın bu vasfı gözönünde tutularak metin, önce konuşma dilinden yazı diline çevrilmeli, ancak daha sonra Arapça'dan başka bir dile çevirmeye teşebbüs etmelidir.
Kur'an çevirilerinin hazırlanmasında, metnin dili ve düzeni dikkate alınmalı;okur, bu yapı hakkında önceden bilgilendirilmelidir. Surelerin tertibinin ve nüzul sırasının, anlamı tayindeki rolünün, Medeni surelerin içerisinde yer alan pasajlar içinde geçerli olduğu gözönüne alınarak, çeviride sadece surelerin değil, büyük surelerdeki pasajlarında öncesi ve sonrasıyla 'ilgisi' ya da 'iligisizliği' gösterilmelidir.
Ustad Mevdudi de Tefhim'ul-Kur'an adlı tefsirinin ön sözünde bu soruna değinir ve yazı dili ilekonuşma dili arasındaki farkı uzun uzadıya izah ettikten sonra şöyle der:
''Bu nedenle bir konuşma yazıya döküldüğünde, okuyucunun o yazıda bir kopukluk hissetmesi doğaldır. Okuyucunun, konuşmanın yapıldığı yer ve zamandan uzak olduğu ölçüde, bu kopukluğu daha çok hissedeceği ortadadır. Bu yüzden arapça bildiği halde bir çok kimse, sırf Kur'an'ın uslubunu kavrayamadığı için, Kur'an'ın uslubundaki itibarsızlık ve kopukluktan şikayet etmektedir. Kur'an'ın kelimelerini değiştirmek haram olduğundan dolayı, Arapça metindeki kopukluk, ancak tefsir ve dipnotlarla giderilebilmektedir. Dolayısıyla Kur'an başka bir dile çevrilirken konuşma dilide ustalıkla yazı diline aktarılırsa, bu takdirde kopukluğun kolayca giderilmesi mümkün olur.'' (1)
1.Mevdudi, Tefhim'ul-Kur'an, 1/9, istanbul,1987
C.Ayet Düzeni
Ayet kelimesi, bir teknik terim olarak Kur'an'ı Kerim'de fasılalarla ayrılmış parçalara verilen bir addır. 'Ayet durakları' şeklinde tesmiye edilen bu fasılalar, gramatik anlamda birer cümle değillerdir. Bilakis cümleler, birkaç ayetin birleşmesiyle ortaya çıkmakta, mana ancak bu bütünlük dikkate alındığı takdirde tamam olmaktadır.
...
Nitekim Secavend işaretleri, Mushaf'taki ayet düzenini değil, manayı ve muhtevayı dikkate alarak konulmuştur. Bu işaretler, şifahi okumada nefes alıp verilecek yerleri, mananın etkilenebileceği hallerde ise durulması gerekiyorsa durulmasını, durulmaması gerekiyorsa durulmamasını göstermeyi hedef almıştır.(1)
Mânâ yerine ayet duraklarına uyulması halinde ortaya çıkacak ifade bozukluklarına Rum Suresi'nin ilk beş ayetinin çevirisini misal olarak verebiliriz:
2-3. Rumlar yenildi + en yakın bir yerde .
3-4. Onlar bu yenilgilerinden sonra yeneceklerdir + bir kaç yıl içinde
4-5. O gün mü'minler sevinirler + Allah'ın yardımıyla
Bu cümlelerin Türkçe'ye bu şekilde çevrilmesinin savunulur bir tarafı yoktur.Hem arapça ibarelerinin kendisinden, hemde bu ibareleri Türkçe'de ifade etmekten kaynaklanan bir güçlük ortada olmadığı halde, ayetlerin bu şekilde çevrilmesinin ve üstelik her ayetin __paragraf başı gibi içeriden boşluk verilmek suretiyle__ numaralandırılmasının, gereksiz yere fasılalara tabi olmaktan başka hiçbir mazereti bulunmamaktadır. O halde manayı anlaşılır bir biçimde ifade etmek için, ayet numaralarını yeniden düzenleyip fiilleri cümlenin sonuna almak yeterli olacaktır.
1-5. Elif lam mim. Rumlar en yakın bir yerde yenildi. Onlar bu yenilgilerinden sonra bir kaç yıl içinde yeneceklerdir.(...) O gün mü'minler Allah'ın yardımıyla sevinirler.(...)
1.Tayyib Okiç, Kur'an'ı Kerim'in Üslub ve Kıraati, Ankara, 1963
Dil'in toplumsal ve tarihsel bir nitelik taşıdığı söylendiğinde, dil, belli bir toplumun üyeleri tarafından tarihin belli bir evresinde aktedilmiş bir uylaşıma indirgenmiş olmaz. Bilakis dil, sürekli yinelenen/yenilenen dilsel sözleşmelerin bir nevi kataloğudur; belki zamana değil ama, belli bir zamana iktiranının olmayışı esasen onun bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Herhangi bir dilin sahip olduğu sözcük hazinesi; dilin, dillerin sözü edilen bu özelliği nedeniyle statik bir okumanın konusu olmayacağından, kronolojik değişime duyarlı olmayan genel lugatlar(sözlükler), o dilde ortaya çıkmış bir metni anlamada, tek başlarına okura bir yarar sağlayamazlar. Bunun mümkün olabilmesi için, lugatların, ihtiva ettikleri sözcüklerin anlamını sıralarken, sözcüklerin anlamlarını etkileyen, değiştiren, hatta belirleyen tarihsel koşulları dikkate almaları ve sözcüklerin farklı dönemlerde farklı anlamlar taşıdıkları hakikatine binaen de bu farklılıklara özenle işaret etmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde anlam alanı genişler, anlam alanı genişledikçe, sözcükler belli bir yere gönderide bulunamazlar; sözcükler belli bir yere gönderi de bulunamadıklarında ise, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki o sözcükler artık hiçbir yere gönderide bulunamazlar.
Fıkhı Terminolojinin Kur'an Yorumlarına Etkisi
Kur'an nazil olduğu dönem sonrasında kelimelerin kazandıkları yeni anlamların Kur'an'a atfedilmesi, -İmam Gazali'nin de işaret ettiği gibi- kelimelerin taşıdıkları anlamlarının ve tabiatıyla semantik alanlarının zamanın değişmesiyle değişebilecekleri gerçeğinin dikkate alınmamasından kaynaklanmaktadır.
Müddessir: 4
-Giydiklerini temiz tut!(Hüseyin Atay-Yaşar Kutluay)
-Elbiseni de temizle! (Ali Bulaç)
-Elbiseni pislikten temizle!(Ahmet Ağırakça-Beşir Eryarsoy)
-Temizle giysini!(Yaşar Nuri Öztürk)
Ayette 've siyabeke fetahhir' şeklinde geçen ifadenin bir deyim olduğuna dikkat edilmeyerek fukaha'nın namazın rükûnlarından addettiği 'taharet' kavramı doğrultusunda ibareye anlam verilmiş ve böylelikle ilk inen vahiy gruplarından birine dahil olan bu ayetteki Hz. Peygamber'in nefsini/kendisini arındırmasına yönelik uyarı, bu vahim hata nedeniyle zâyi olup gitmiştir.
Kur'an'ın ilk emri: ''Oku'' mu?
Arapça'da kıraat(okuma) kelimesi, bugün olduğu gibi kişinin
kendi başına gerçekleştirdiği bir eylemin adı(=read) değil, üçüncü kişilere yönelik bir eylemin adıdır. Kitab'ı (metni) okumak, onu üçüncü kişilere okumaktır.Fiil lâzım (=pasif) değil, müteaddi(=aktif) karakterdedir. Nitekim Türkçe'de ''şarkı okumak'', ''meydan okumak'', ''canına okumak'' deyişlerindeki ''okumak'' gibi, Kur'an Arapçasında da ''okumak'' fiili farklı okuma türüne işaret eder.
'Kur'an okunduğunda'' (Araf/204) susulur ve dinlenilir. Çünkü Kur'an söylenilen ve dinlenilen bir metindir; dolayısıyla ''ikra'' ('oku' emri), ''yazılı bir metni okumak'' anlamına gelmez.[Burada kadim Arapların 'ikrâ selâmî alâ fulânin(selamını filana oku=götür/ilet/bildir) şeklindeki sözü hatırlanmalıdır.]
Açıklamalı Meal'in en müsbet özelliklerinden birinin de Kur'an ayetlerine atıf yapmak suretiyle Kur'an'ın Kuran'la tefsiri meselesine dikkat çekmesi olduğunu söylemiş, ancak bu cazip yöntemin hakkı verilmediği takdirde tehlikeli sonuçlara yol açabileceğine de bilhassa işaret etmiştim. Nitekim kitabı mukaddes çevirilerinde sıkça kullanılan ve protestanlar nezdinde revaç bulan bu tekniğin yol açtığı zaaflara mevcut Kitab-ı mukaddes neşirlerinde ziyadesiyle rastlamak mümkündür.
Kur'an'ın Kur'an'la Tefsiri bizim ilim geleneğimiz içerisinde asırlardan beri uygulanan bir yöntem olmasına rağmen, niçin tehlikelli olsun, neden bu teknik protetanlaşma temayüllerinehız kazandırsın?
Sual sahiplerinin, bu haklı sual sadedinde önce şu hususlar üzrinde düşünmelerinde fayda mülahaza ediyorum:
1)Herhangi bir ayetin bir başka ayet tarafından tefsir edildiğine kim karar verecektir?
2)Bir ayetin başka bir ayeti açıklamak için nazil olduğu nasıl tesbit edilecektir?
3)Efendimizden ve ashabından gelen rivayetlerin mahdud olduğu bilindiğine göre, başkalarının şahsi(keyfi) tasarruflarına nasıl itibar edeceğiz?
4)Yorumların şahsiliğinde, o yorumlara itibar edenlerce bir mazur görülmeyebilir;ancak bu şahsi yorumlar Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri gibi bir kisveyle ortaya çıktığında, okur ne yapacaktır?İtiraz ettiğinde, bir şahsın mı yoksa Kur'an'ı mı yorumunu karşısına almış olacaktır?
5)''Kur'an'a göre...'' veya ''Kur'an'da'' ön ekiyle başlayan kitap ve makalenin sayısında ziyadesiyle artış olduğu ve her önüne gelenin bu tür ön-ekler kullanmak suretiyle kendi sığ görüşlerini Kur'an adına piyasaya sürdüğü erbabının malumudur. Mesela ''Kur'an'da başörtme emri vardır veya yoktur'' şeklindeki iki zıt yorumda Kur'an adına öne sürülmekte ve görüldüğü kadarıyla bu ihtilafın halinde Kur'an değil, heva vü heves hakemlik yapmaktadır. Binaenaleyh neyin ''Kur'an'a göre'', olduğunu neyin ''Kur'an'a göre'' olmadığını tefrik edemeyen sıradan okur bu durumda ne yapacaktır?
Müellif diğer sayfalarda mealleri incelemiş-eleştirmiş, bunların hepsini özetin gereği sebebiyle yazmayacağım ama bir kaç ilginç çeviriyi yazıp özeti sonlandırmak istiyorum.
Selam hidayete tabi olanlara olsun...
51-(...)İşte o sırada Vezirin eşi ''...'' diye itiraf etti.
52-53-Yusuf dedi ki:''Onların bu şahitliklerine luzüm görmem, benim vezire gıyabında hainlik etmediğimi ve Allah'ın, hainlerin hilesini iflah etmeyeceğini, onun da bilmesi içindir. Bununla beraber, nefsimi de temize çıkarmam(...)'' (Yusuf/51-52-53) Suat Yıldırım
''Eğer siz benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, onlara(müşriklere) gizli muhabbet besliyorsunuz demektir.'' (Mümtahine/1) Mehmet Nuri Yılmaz
“Kuşkusuz gece kalkıp meditasyonda bulunmak çok daha etkili ve ifade açısından daha uygundur”(73:6) Edip Yüksel
Hazırlayan: Merve Sağlam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder