28 Aralık 2013 Cumartesi

İnanç Psikolojisi \ Nevzat Tarhan

İnanç Psikolojisi
-Ruh, Beyin ve Akıl Üçgeninde İnsanoğlu-

Sorgulanmaya açık, zamanla yenden yorumlanmaya muhtaç olan inançlar, psikolojk paradigmalardır..
Din ve bilim ilişkisinin sağlam br temele oturması, sorgulamaya bağlıdır..
Aklen ve mantık yürütme sonunda oluşan çıkarımlar, bilimsel olarak onaylanmış önermeler şeklinde değerlendirilmelidir..
İnandığı şeyin gerçek olup olmadığı şüphesini taşıyan kişi, iç onay olmadığı için pskolojik dinamikte beklenen sonucu elde edemez..
Özgür irade ile onaylanmayan inanışlar çoğu zaman geçicidirler..
Gerçeği arama çabası içerisinde olan bilim emekçileri için bütün yollar, temel bilimsel prensiplere aykırı olmadan kullanılabilmektedir..
Dini yaşantı, böyle bir inanç üzerinde ahlak pratikleri ve psikolojik tutumların gelişmesidir..
Dinin hayata anlam katma gücü, ölüme çözüm üretebilme durumu ile eş değerdir.. Varoluşunun farkında olan ve öleceğini bilen tek canlı, insandır..
Ölüm korkusu insan davranışlarını belrleyen bir korkudur.. Öldükten sonra yok olacağını düşünen kişi, aynı zamanda tesadüfen var olduğuna da inanan kişidir.. Bu düşüncedeki bir kim ise, sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşar.. Yaratıcıya inanmıyorsa hesap verme duygusunu da taşımaz ve sonuçta bencilleşir..
Maddenin arka planı, onun anlam boyutudur.. Soyut kavramlar somut olgulara anlam katar.. Soyut ve sembolik düşünce, her şeyin gerçek doğasını ortaya çıkarır..
Darwin ve Freud’a göre insan ile böcek aynıdır.. Bu düşünceye göre insan tesadüfen var olan, içgüdüler ile hareket eden, yemekten ve üremekten başka amacı olmayan; bencil, çıkarı peşinde koşan, güçlü olursa yaşayabilen bir varlıktır.. Bu görüş, öldükten sonra yok olan, kimseye hesap verme mecburiyeti taşımayan, sevgi ile cinselliği eş değer şekilde yaşayan, sorumsuz, özgür ve bağımsız, arzuları peşnde koşan insan modelini savunmaktadır..
Seküler hümanzmin felsefesini oluşturan  düşünceler kulağa hoş gelse de insanın çıkarına ne derece uygun olduğu, bugün modernizmin deneyerek gördüğü bir gerçektir.. Semavi öğretilere göre ise insanı insan yapan unsur, yüce ve kutsal br amaç uğruna yaşaması ve taşıdığı anlamdır..
Eflatun, evrenin işleyişinde dünyada var olan güzelliklerin soyut güzellk fikrine (idea) ulaşmak için basamak olarak kullanıldığını söyler.. İnsan güzelliğe ulaşma yolculuğunda çeştli formlara güzel der.. Böylece doğru formlardan doğru eylemlere yönelir.. Doğru eylemlerden doğru fikirlere, doğru fikirlerden doğru güzelliğe ulaşır..
Bilimsel olarak çok tanrı olabileceği ıspatlanamadığına göre oradaki bir şey hissi insanı bir yaratıcısının olması gerektiğine inandırmaktadır..
Kişi, hallusinatuar yaşantıyı tanrısal varlığın ifşası olarak yorumluyordu.. Korkunç, tarif edilemez varlıklar tarafından kuşatılmak, kötü his uyanması, takip edlme ve büyüsel varlıklar tarafından yönetilme hissi, aklını okuyan kişilerin varlığı düşüncesi, hepsi pozitif ya da negatif etkili halüsinasyon veya illüzyonlardır..
Akıl insana tapınmaya değer bir Yaratıcının olması gerektiğini, DNA'nın da insanın kader programını gösteriyor.. Deney ve gözlem yeterli olmadığında akıl, akıl yürütme yeterli olmadığında sezgisel düşünce, sezgisel düşünce yeterli olmadığında da dinsel düşünce, insanın anlam arayışına ve gerçeği bulma çabasına yöntem olarak yeterli olduğuna önemle vurgu yapıyor..
 Kısa süreli hayal kurmak gerçek ile gerçek olmayan arasındaki bağı koparır.. Gerçek ile gerçek olmayan arasında sınır kaybolursa psikosomatik rahatsızlıklar artar.. Bu rahatsızlıkları taşıyan insan sosyal ortamından ayrılmak zorunda kalır..
Dinin kuralları vardır, inanca dayanır. Bilim, doğası gereği bütün kural ve inançları reddeder..
Dinler, bilimsel bir akılcılık içermelidir.. İnsanlık tarihi boyunca, nerede bir topluluk varsa, orada din olmuştur.. Bir toplum ayakta kalmak istiyorsa bu, din kurumunun oluşumuna bağlıdır.. Ancak şu anda dinler tek başlarına, insanın din ihtiyacına cevap verememektedirler.. Ayrıca bilimin elde ettiği güç, din ihtiyacının doğru şekilde değerlendirilmesiyle mümkündür.. Dinin de bireysel mutluluğu ve toplumsal barışı isabetli bir şekilde sağlayabilmesi için, yöntem olarak bilimi kullanmaya ihtiyacı vardır..
Nükleer fizikteki ince ayarlı doğa sabitelerini araştıranlar, bu çalışmalarıyla farkında olarak ya da olmayarak laboratuar sahibinin sınırsız gücünü, ilmini ve iradesini ortaya koymaktadırlar..
Kainattaki sınav; iyilik ile kötülüğün, bilgelikle cehaletin, güzellikle çirkinliğin, aydınlık ve karanlığın, hastalık ile sağlığın, sibernetik dengesi içerisinde yürüdüğü bir sistemin ifadesidir.. Sistem, gelişimini; kötünün iyiyi bozmaya çalışması, iyinin kötüye karşı savunma geliştirmesi, ama sınavdaki amacını unutmamasıyla sağlar..
İnsan, duygu yüklü bir varlık.. Nefis istiyor, kalp hissediyor, akıl karar veriyor.. Ruh da bütün bunları algılıyor.. Sosyal empati yapabilmek için duyguları adil yönetmek ve kişiler üstü düşünebilmek gerekiyor.. İnsanda ne kadar güçlü empati varsa, insanları anlama kapasitesi de o kadar yüksek olacaktır çünkü..
Yeniçağ insanı, bilimin öncülüğündeki her bilimsel kuralın önüne yaratıcı ile bağlantı kuracak bir özne yerleştirirse; yaptığı her işin kutsallık (ibadet) taşığını söylemek, abartılı olmayacaktır..
Dünyanın hiçlikten var olduğuna inanmanın zerafet ve güzellik dolu olduğu kesin, tek istisnası ölümün varlığı.. Eğer ölümü öldürebilirseniz herşeye rağmen dünya çok güzel.. Ancak her gün bir adım darağacına gittiğini düşünen insan bu güzellikten zevk alamaz.. Akıllı insan sonsuzluğun sonunu düşünmek zorunda bu soruya da en güçlü cevabı tevhid inancı veriyor..
Her şeye hakim ve sınırsız güç, irade ve ilme sahip yaratıcıya inanıldığı zaman kulluk yükümlülükleri ortaya çıktığı için ateizmi savunanların zihinsel konforu bozulmaktadır.. Ateizmin kolaycılığı ve duygusal temeli gerçekte budur.. Yoksa evrenin tasarımsal varoluşu tesadüfi var oluşundan daha çok akla yakındır..
Sanatsal düşünceyi, sembolik ve kavramsal düşünceyi insanın evrim sürecinde kendi kendine ürettiğini söylemek bir bilgisayarın işletim sistemini kendi kendine ürettiğini söylemek kadar gülünç olmaktadır
Şefkatsiz gözüken davranışlar dünya yaşamının sonsuzluk çizgisinde bir parantez olduğuna inananlar için ‘birer sınav çilesi’ olmasından başka bir şey değildir..
Kötü insan geni yok ama sınırsız iyicili veya sınırsız kötücülü seçme yetimizin varlığı kesindir.. İnsan bu şekilde kodlanarak var edilmişse, ‘bunun nedenlerini araştırmak’ kötülüğün var olmasını reddetmeye çalışmaktan daha zekicedir..

Hazırlayan: İlknur TÜrk Tolip


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder