Akranlarından zeki olduğunu düşünüp din bağından tamamen sıyrılan insanlar gördüm. Alllah yolundan döndüren, onda eğrilik arayan ve ahreti inkar eden bir topluluğu izliyorlardı. İnkarlarının taklitten başka bir dayanağı yoktur. İnkara sapmalarının kaynağı Sokrat, Hipokrat, Aristo vebenzerlerini duymaları ve onları takibedip sapıtan bir grubun onları aşırı övmesidir. Bir taklitten öbürüne geçtiler. Halkın en budalası bile bu kötü duruma düşmez çünkü onda zarif görünme çabası yoktur. Bu yüzden bu kitabı yazdım. Ta ki Allaha ve ahrete imanda herkesin birleştiğin bunlar görsün(kafası karışık ve ters görüşlü küçük bir topluluk hariç). İhtilaf bu iki temel ilke dışındaki şeylerdedir.
1.mukaddime; eleştirirken aristoyu temel alacağız. Onu eleştirirken de onu takip edip en iyi anlayan farabi ve ibn sinanın görüşlerini geçersiz kılmakla yetineceğiz.
2.mukaddime;filozoflarla diğer fırkalar arası tartışma üç ana noktadadır. İlki filozofların cevheri kendi kendine var olan varlık şeklinde yorumlayıp yaratıcıya cevher demelerinde olduğu gibi terminolojiye daanmaktadır. İkincisi filozofların dinin ilkeleriyle çatışmayan bazı konularda yaptığı tartışmalardan ibarettir. Ay tutulması vs gibi. Buna karşı çıkmaya gerek yoktur. Şeriatın öngörmediği bir yolla ona yardım etmeye kalkanın ona verdiği zarar şeriata kendi yöntemiyle zarar vermeye çalışanınkinden daha büyüktür. Onların görüşlerinin Allah bir şeye tecelli ederse o ona boyun eğer rivayetiyle çeliştiği söylenirse deriz ki bu kısmın hadis olduğu belli değildir. Sahih olsa bile onu tevil etmek doğruluğu kesin meselelerde demagoji yapmaktan kolaydır. Üçüncü kısım ise alemin yaratılmışlığı, Allahın sıfatları ve cesetlerin dirilmesi gibi dinin iman esaslarındaki tartışmalardır.
3. mukaddime; ben tez ortaya koymayıp sadece eleştireceğim ve bu konuda diğer mezheplerden faydalanacağım.
4. mukaddime; filozoflar bir konuda delil getirmekte zorlanınca metafizik zordur önce mantık ve matemetik bilmen gerek derler. Anlamayan da bundan anlamadığını zanneder.süreksiz nicelikleri konu alan matematiğin metafizikle ilgisi yoktur. Matığı bilmek gerektiği doğrudur fakat mantık bizim kelamda kitabunnazar dediğimiz olaydır. Lafzı abartıp başka bir şeymiş gibi sunmaya gerek yoktur. Kitapta kargaşa olmasın diye biz de mantık lafzını kullanacağız. Filozofların mantığa koydukları kurallarla bunlara metafizikte riayet etmediklerini izah edeceğiz.
1. Mesele; alemin ezeliliği hakkındaki görüşlerin çürütülmesi
İlk delilleri ezeli olandan sonradan olanın südur edemeyeeğidir. Ezelinin niteliklerinde tekdüzelik varsa o zaman ondan ya hiçbirşey meydana gelmez ya da sürekli meydana gelir. Burada irade sorunu var. Cevap olarak bu görüşlerini akli zorunlulukla mı yoksa akıl yürütmeyle mi elde ettiklerini sorarız. Biz alemin şimdiki haliyle var olduğu nitelikte ve mekandan irade ile olduğunu söylüyoruz. İrade bir şeyi benzerinden ayırt etme özelliği taşıyan bir niteliktir. Bu bakımdan irade iki benzerden birini neden seçmiştir sorusu ilim sıfatı niçin bilineni olduğu gibi kuşatmayı gerektirir sorusu gibidir. Bu onun özüdür.
Onlara deriz ki siz ezeliden herhangi bir şeyin sudürunu mümkün görmüyorsunuz ama bunu kabul etmek zorundasınız, çünkü alemde bir takım olaylar ve bunların sebepleri vardır.
Onların iddalarına göre alem Allahtan sonra Allah alemden önce dendiğinde Allahın zaman bakımından değil zat bakımından önceliği kasdedilmiş olur. Şahsın hareket,yle gölgenin hareketi gibi zaman bakımından fark olmadığı ama sebep sonuç ilişkisi olduğu söylenir. Kendisinden önce hiçbirşey var olmayan ilki algılamada hayal gücü yetersizdir. Bundan dolayı metafizik alanı da kavrayamaz. Bu yüzden öncesiz ilki algılamaya yanaşmaz bu yanılgının temeli burasıdır.
2. Mesele; alem, zaman ve hareketin ebediliği hakkındaki görüşlerin çürütülmesi;
Onların alemin ezeliliğine dair delilleri ebedilik hakkında da geçerlidir.dolayısıyla buna yapılacak itirazlar ezeliliğe yapılanlardan farksızdır.
Mutezile demiştir ki Allahtan çıkan bir fiil vardır o da herhangi bir mahalde olmaksızın yarattığı fenadır. Bu ise tüm alemin bir anda yok olması demektir. Yaratılmış olan yok olma kendiliğinden yok olacaktır. Bu birçok bakımdan hatalıdır. Birincisi yok olma aklılla kavranamaz ki yaratılmış olsun. Şayet varsa neden yok eden olmaksızın kendiliğinden yok olsun. Dahası alem ne sebeple yok olsun.
İkinci grup kerramiye ise Allahın fiili yok etmektir demiştir.
Eşarilerse arazlar kendiliğinden yok olur onların sürekliliği düşünülemez, süreklilerse yok olmaları düşünülemez demişleridir. Cevherlerse özleri itibariyle değil varlıklarına eklenen bir süreklilikle süreklidirler.
Eşarilerin diğer bir grubu da arazlar kendiliğinden yok olur, cevherler ise yüce Allah onlarda hareket ve sükunu birleşme ve ayrılmayı yaratmadığında yok olur demişlerdir.
3. Mesele; filozofların allahı’ın alemin yapıcı ve yaratıcısı, alemin de onun eseri ve fiili olduğu yolundaki görüşlerinin aldatmaca olduğunun ve onlarca bu durumun hakikat değil mecaz olduğunun açıklanması üzerine;
Onlara göre Allah irade sahibi değildir. Onun asla sıfatı yoktur.bu bakımdan ondan südur edenin zorunlu olarak südur etmesi lazım.alem ezelidir yaratılmış olan fiildir. Ve onlara göre yüce Allah birdir ve ondan sadece bir neşet edebilir. Alem çeşitli şeylerden mürekkebken ondan nasıl düdur etmiş olabilir?
Fail irade ederek, seçerek ve irade edileni bilerek fiilin kendinden çıktığı varlıktır. Ama onlara göre alem Allah ilişkisi zorunlu sebep sonuç ilişkisinden ibarettir.
….deriz ki sözünü ettikleriniz bir takım dayatmalardan oluşmaktadır. Şayet insan bunu rüyada gördüm dese bu mizacının bozulduğuna delil alınır, Fıkhda söylense zannı galib ifade etmezdi.
…bu durumda sebepli sebepten daha değerli olmaktadır. Sebepten tek şey neşet ederken sebepliden üç şey taşmıştır; yani ilk ilke sadce özünü akletmekte, bu ilke hem özünü hem ilk ilkenin özünü hem de sebeplilerin özünü akletmektedir.
13. mesele; filozofların zamanın şimdi, geçmiş ve gelecek bölümlenmesiyle bölümlenen tikelleri Allahın bilmediği tarzındaki görüşlerinin çürütülmesi üzerine;
…filozoflar değişmeye sebep olan bu üç durumda yüce allah’ta bir değişme olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Drumunda değişme olmayanın bu üç farklı durumu bildiği düşünülemez. Çünkü bilgi bilinene bağlıdır, bilinen değişince bilgi de değişir, bilgi değişince bilenin de durumu değişir.allah’ta değişim imkansızdır. Bundan dolayı tikelleri bilmez.
Bu durumda Allah ferdi ve amellerini bilemeyecek, onun kafir ya da Müslüman oluşunu fertlere özel olmaksızın külli bir bilgiyle bilecektir.
…deriz ki Allah gneşin ne zaman tutulacağını bilir. Bu bilgi tutulma gerçekleşmeden onun gerçekleşeceğine dair bir bilgidir. Bu bilgi gerçekleşme sırasında gerçekleşmekte olanın ve gerçekleştikten sonra geçmiş olanın bilgisiyle ayndır. Bu tür farklılıklar ilişkilerden kaynaklanmakta olup bilginin kendisinde değişmeyi gerektirmediği gibibilenin zatında da değişme gerektirmez. Farklılık salt ilişki düzeyindedir.
…görülüyor ki filozoflardan her grup südur bir uyum ve süreklilik şeklinde olduğu takdirde, ezeli olandan sonradan yaratılanların südur edebileceğini kabul etmektedir. O halde sonradan meydana gelen bilgiler de bu kabilden sayılsın.
…eğer bizde sonradan olanlara dair bir bilgi meydana gelse bu eksikliğimize değil yetkinliğimize delil alınır. O halde bırakın allah’ta da durum aynı olsun.
14. mesele; göğün canlı olup dairesel hareketiyle yüce Allaha itaat ettiğine dair filozofların delil getirme konusunda aciz bırakılmaları üzerine;
Onlara göre gök canlı ve nefis sahibi bir canlı olup iradeli hareket edip rabbine ibadet etmektedir. Bu konudaki delilleri zandan öte anlam taşımamaktadır. Kesinlik ifade etmemektedir.
İKİNCİ BÖLÜM
TABİAT BİLİMLERİ
Tabiat bilimlerini saydıktan sonra; bu ilimlerden hiçbirine onların şeriat bakımından karşı çıkmaları gerekmez. Sadece dört meselede itiraz edeceğiz. Bunlar;
1) Varlıkta görülen sebeplerle sebepliler arası ilişkiyi zorunlu ilişki saymaları
2) İnsan nefsinin cisimle iç içe değil ayrı bir cevher olduğunu, ölümün bedenin nefis tarafından yönlendirilişinin sonu sayılması gerektiği
3) Bu nefislerin var olduktan sonra yok olamayacakları söylemeleri
4) Bu nefislerin ölümden sonra bedene dönmelerinin imkansız olduğu konusundadır.
İlk meselede tartışmak gerek çünkü o olmaksızın mucizeyi açıklayamayız. Ölülerin dirilmesiyle ilgili ayeti Allah ölüm mesabesindeki cehaleti hayat mesabesindeki ilimle gidermiştir demişlerdir. Onlar mucizeyi şu üç noktada kabul etmişlerdir; 1) muhayyile gücüyle ilgilidir. Muhayyile güçlenip egemen olur ve duyuların etkisi kalmazsa levhi mahfuz müşahade edilebilir. 2)teorik akıl gücüyle ilgilidir. Sezgi bir bilinenden diğerine hızlıca intikal etmektedir…. Arınmış kutsal nefis akledilirlerin sezgisine sürekli olrak en hızlı şekilde ulaşır. Onlar teorik güçten kaynaklanan sezgi sahibi peygamberlerdir. 3)nefsin ameli gücüyle ilgilidir. Bu güç gelişir ve tabii varlıklar ondan etkilenerek ona itaat eder.
17. mesele; sebeplilik meselesi ve mucizeler;
Alışkanlık sonucu olarak sebep ile sebepli arasında olduğu düşünülen ilişki bize göre zorunlu değildir. Allahın bunları birbiri ardınca yaratmasından kaynaklanmaktadır. Şu var ki Allahın sözkonusu harikaları herhangi bir zamandan yaratması ilme duyulan güveni azaltır. Bundan bu olaylar uluorta gerçekleşmez. Amyant sürerek ateşe girenler yanmamaktadır. İnsanların durumu bu maddeyi görmeyenlerin bu bilgiye inanmaması gibidir. Biz Allahın kudretinin tüm etkilerini görüş değiliz neden inkâr edelim.
18. mesele; filozofların insan nefsinin cisim olmayan, cisimde bulunmayan, yer kaplamayan, bedenle iç içe olan ve ondan ayrı olmayan ruhani ve bağımsız bir cevher olduğuna dair delil getirme konusunda aciz bırakılmaları üzerine;
Algı gücü iç ve dış olarak ikiye ayrılır dışa ait bilgiler beş duyu olup bunlar cisimlerdeki güçlerden ibarettir. İç algı güçleri ise üç tanedir;hayal gücü beynin önündedir. Görülen nesnelerin suretleri göz kapandıktan sonra orada kalır. İkincisi kavramları algılayan vehim gücüdür.suretlerden maksat var olması için bir cismin gerekli olduğu şeydir. Kavramdan maksat ise düşmanlık ve dostluk gibi bazen cisimle ifade edilen şeydir. Yeri beynin arka kısmındaki kıvrımdır. Üçüncüsü hayvanlarda mütehayyile insanlarda mütefekkire denilen güçtür.duyusal suretleri birbiriyle birleştirdikten sonra suretleri kavrama dönüştürür. Suretler ve kavramların korunduğu yer arasında orta kıvrımda yer alır. Vehme yansıyan izlenimleri zakire denilengüç korur. Mütehayyilenin katılımıyla iç güçler de beşe ulaşır.
…o halde sözkonusu iki yöne kıyasla nefsin iki gücü vardır; birincisi meleklere kıyasla nazari güç olup bu sayede meleklerden hakiki bilgileri alıp kabul etmesi gerekir. İkinci gücü bedene yönelik onu yönetme ve ahlakını iyileştirmeye yarayan yapma gücüdür.
19. mesele; filozofların insan nefislerinin var olduktan sonra yok olmalarının imkansızlığı ve onların ebedi olarak yok olmalarının düşünülemeyeceği hakkındaki görüşlerinin çürütülmesi üzerine;
Nefsin hem bedenin katılımıyla hem katılımı dışında işlevleri vardır. Katılımıyla olanlar; hayal, durum, arzu öfkedir. Katılımı olmaksızın olan ise soyut kavramları algılamaktır.
20. mesele; filozofların cesetlerin dirilişini, ruhların dönüşünü, hurileri vs inkar etmeleri ve bunların halkın anlaması için mecaz şeklinde sembol olduğu şeklindeki görüşlerinin çürütülmesi üzerine;
Ali hazların cismani hazlardan üstün olduğunun iki delili vardır. Melekler Allaha hayvanlardan daha yakındır. İnsan bazen akli hazları cismani hazlara üstün tutar.
İsteklerin nefisten tamamen yok edilmesi imkansızsa da azaltılması mümkündür.
Kitabın sonu
Onlar üç meselede küfre düşmüştür; alemin ezeliliği meselesi, Allahın ilminin cüzileri kavrayamaması meselesi ve cismani diriliş meselesidir.
Hazırlayan: Şükrü Atsızelti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder