"felsefe içün yapacağımız şey bittabi müstağni olamayacağımız vaz'ı cedidden ziyade keşfi kadimdir." (Ahmed Naim)
11 Ocak 2016 Pazartesi
Cahiliyye'yi Farklı Okumak \ Mehmet Azimli
Mehmet Azimli, Ankara,2015
Tanıtım: Zeynep Andiç
İslam Tarihi sahasında nitelikli çalışmalarıyla tanınan Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Azimli tarafından kaleme alınan bu eser 2015 yılında okuyucuların teveccühüne sunuldu.
Cahiliyye’yi Farklı Okumak kitabı ile birlikte, Siyeri Farklı Okumak ile başlayan ve Dört Halifeyi Farklı Okumak kitaplarıyla devam eden serinin başındaki boşluk tamamlanmış olmaktadır. Bu eser, genel bir girişin ardından beş ana bölüm ve bibliyografi bölümlerinden oluşmaktadır.
Yazar, eserin önsözünde kitabın bel kemiği diyebileceğimiz şu tezle başlar: "Hz.Peygamber bir devrimci değil, ıslahatçıdır." Kitabın geriye kalan kısımları bu önermenin şerhidir dersek mübalağa yapmış olmayız. Zira yazarın da ifade ettiği üzere Hz. Peygamber ‘’Cahiliyye döneminden kalan uygulamaların nerdeyse %90'ını aynen devam (ibga) ettirmiştir. Mekke ve Arabistan'daki insanlığın birikimi olan şeyleri hepten reddetmemiş, bunları alıp hazmedip yeni bir form oluşturmuş, tadil (düzeltme) etmiştir. Çok azını ise yasaklayıp (ilga) ortadan kaldırmıştır." Bu bağlamda, İslam'ın yeni gelen birşey olmaması haklı gerekçesiyle de "İslam Öncesi Cahiliyye" ifadesinin çok yanlış olduğunu, bunun yerine doğru ifadenin "Son Risalet Öncesi Cahiliyye" olması gerektiğini belirtir.
Yine önsöz kısmında, eserin müslümanlığın geldiği zemini aydınlatma amacında olduğunu ve bunun için Cahiliyye dönemi uygulamalarının İslam'a izdüşümünün inceleneceğini ifade etmektedir.
Giriş bölümünde, Cahiliyye kelimesinin anlamı üzerinde durulmakta ve bilinenin aksine cahiliyyeden kastedilenin sadece 'cahillik ve ilimsizlik' olmadığı 'hilimsizlik ve uygununu yapmama' olduğu vurgulanmaktadır. Esasen de İslam ile eski dönemi ayırt etmek için kullanılan bir sözcük olduğu ifade edilmektedir. Yine bu bölümde yazar, Kur'an'ın, Cahiliyye döneminin bütün kurumlarına savaş açmadığını veya yeni bir icat ortaya koymadığını belirtmektedir. Nitekim, Kur'an'ın o günün kültür coğrafyasına ait enstrümanlara dayanarak mesajını ulaştırmaya çalışması buna delil olarak zikredilmektedir. Yazar, Kur'an'ın nazil olduğu zeminin problemleriyle ‘ilgili’ olduğunu şu sözlerle ifade etmektedir: "Kur'an dönemin Arap toplumunu dikkate alarak nazil olduğu için mecburen hükümler de Arabi bir karakter taşımıştır. Ancak bu yereli dikkate alan mesajdan evrensel hükümler çıkarmak da mümkündür." Örneğin, Kur'an’daki cennet tasvirlerinde; Araplar için sıcaktan koruyucu olarak çok önemli olan çadır figürü veya cennetin serinliğinin Araplar için çok anlam ifade eden yerel ifadeler olduğu, ancak evrensel ilkeler çıkarılabileceği zikredilmektedir. Bir örnek daha vermek gerekirse "yedi kat gökler" veya dünyanın düz oluşu konusundaki ayetlerin Arap algısını kasten aşmamaya çalıştığı söylenmektedir. Yazar, bu tür ifadelerin mesajın ilahiliğine zarar vermediğini belirttikten sonra Kur'an'ın amacını şöyle ifade eder: "Kur'an'ın amacı, astronomik doğruları anlatmaktan öte, o günkü algı üzerinden kendi mesajını topluma ulaştırmaktır."
Yine, Kur'an'ın toplumsal zemine yabancı bir kitap olmadığının en iyi göstergelerinden biri olarak Kur'an dilinin Arapça oluşu hakkında şunları ifade etmektedir: "Vahyin dili olan Arapça'nın (Kur'an'en Arabiyyen) önemli hale gelmesi, orjinalliğinden değil, dilin bütün eksikliğine rağmen Kur'an'ın mesajını bu dil üzerinden kendi (hükmen arabiyyen) vermesindedir."
Bütün bunlardan sonra yazar, Cahiliyye dönemini en iyi anlatan belgenin Kur'an olduğunu zikretmektedir.
Birinci bölümde, Arap Yarımadası'nda meskun bulunan Araplar, kökenleri ve coğrafi olarak yerleştikleri yerler ile birbiriyle olan siyasi, ekonomik, kültürel ilişkileri ele alınmaktadır. Yine bu bölümde, Arapların yaşam tarzı, ekonomisi, ve dini yapısı incelenmiştir.
İkinci Bölüm'den itibaren, Arapların Cahiliyye dönemindeki inanç, ibadet, toplumsal hukuk ve kültürel unsurları Müslümanlık ile karşılaştırılarak ibga, tadil ve ilga edilen durumlar söz konusu edilmektedir.
İkinci bölümde, İslam Öncesi İnançlar işlenmektedir. Bu bölümdeki inançları önemli bulduğumuz notlarla şu şekilde sıralamak mümkündür:
1)Allah İnancı: Cahiliyye dönemi Arapları da Allah inancına sahiptir, ancak onların bu konudaki sorunu Allah ile iletişim sorunudur. Yine, "Ya Allah, Allahümme" gibi tabirleri kullanmışlardır. Ayrıca Mekkeliler Allah'a yer izafe ederek onun gökte olduğuna inanırlardı, Hz. Peygamber'in ifadelerinde de inen Kur'an ayetlerinde de bu algıya yaklaştırılmış bir dil tercih edildiğini görmekteyiz.
2) Peygamber İnancı: Mekkelilerde bir peygamber algısı mevcut idi. Onlar Hz Peygamber'e hiçbir zaman peygamberlik denen şeyin ne olduğunu sormadılar. Peygamberlik olayına değil; Hz. Muhammed'in peygamber oluşuna itiraz ediyorlardı.
Bunların dışında Mekkelilerin kitap, melek, şeytan, ahiret, cennet cehennem ve kader inancı da olduğu da eserde görülmektedir.
Kitabın üçüncü bölümünde ise İslam Öncesi İbadetler işlenmektedir.
1) Abdest: Abdest ayeti Medine’de nazil olduğu halde, Müslümanların Cahiliyye’den kalan bu adeti Mekke’de devam ettirdiklerini görmekteyiz. Teyemmüm ve guslün de hakeza Yahudilik ve Araplarda olduğu görülmektedir.
2)Namaz: Namaz ibadetinin de Yahudi, Hristyan, Sümerler ve Zerdüştlerde de olduğunu görmekteyiz.
Mekkeli Müşrikler, Hz. İbrahim’den kalma bir uygulama olarak namaz mefhumunu bazı ritüelleri farklı olmakla birlikte biliyorlardı. Ayrıca İslam öncesi önemli şahıslardan olup muvahhit olduğu zikredilen Kus b. Saide’nin de namaz kıldığı zikredilir.
Arabistan’a yakın bir bölgedeki Sümerlerde namaz ibadeti beş vakit şeklinde icra ediliyordu. Arabistan üzerinde birçok tesiri olan İran’daki Zerdüştlerde de aynı şekilde abdest alınıp Müslümanların şu an kabul ettikleri şekilde beş vakit ibadet ediliyordu. Ehl-i Kitap Yahudilerde de namaz ibadeti beş vakitti.
3)Cuma günü ve hutbe: Cahiliyye’de Cuma gününe önem atfedilir, o güne mahsus ibadet edilir ve hatta hutbe verilirdi. Bu uygulamayı Hz. Peygamberin dedelerinden Kab b. Lüey başlatmıştır.
Bunların dışında, Oruç, hac, zekat ve kurbanın da Cahiliyye dönemine yabancı ibadetler olmadıklarını görmekteyiz.
Kitabın dördüncü bölümünde ise İslam Öncesi Toplumsal Hukuk işlenmektedir. Yazar bu bölümü beş ana başlık altında işlemektedir: İdare Hukuku, Savaş Hukuku, Evlilik Hukuku, Ceza Hukuku ve Alış-veriş Hukuku. Her bir başlıktan aktaracağımız önemli notlar kısaca şu şekildedir:
1)İdare Hukuku: İslam Öncesi Cahiliyye toplumunun yönetim yapılanmasını incelediğimizde adalet, şura, maslahat gibi erdemlerin bazılarının idari uygulamalarda referans noktası olarak kabul edildiğini görüyoruz. Mekkeli Müşrikler yönetim işlerini Dar’ün-Nedve’de tartışarak istişare ile karara bağlıyorlardı. Hz. Peygamber de ilk halifeler de bu Arap örfünü aynen uygulamışlardır. Anlaşamadıkları konularda adil bir hakem tayin etme uygulaması da İslam’dan sonra da devam ettirilmiştir.
2)Savaş Hukuku: Araplarda sosyal hayatta esas olan düşmanlıktı. Eğer bir antlaşma ile bağlanmadı ise yani barış yok ise yağma caizdi ve gerekli idi… Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer, Araplardaki sürekli yağma ve savaş ruhunu bildiklerinden dolayı organize bir şekilde bu enerjiyi iyi yönlere kanalize ettiler. Hz. Peygamber Arap ruhundaki bu savaş ve yağma ruhunu cihat unsuru ile yönlendirdi. İlk iki halife ise Hz. Peygamber sonrası tekrar isyancı ruhları kabaran Arapları kuzeye organizeli bir şekilde yönlendirerek fetihlere kanalize ettiler. Böylece bu enerji kendi aralarında kan dökmek yerine İslam’ın yayılması için harcanmış oldu.
Araplardaki savaş hukukunun birçoğu İslam sonrası aynen korunmuştur. Örneğin savaşlarda galip gelen liderlerin Safiy hakkı olan istediği köle ve cariyeyi seçme olayı Hayber Savaşı’nda uygulanmıştır. Yine ganimetin 1/5 olarak bölünmesi bir Cahiliyye adetiydi ve İslam sonrası da devam ettirildi. Dahası Kur’an bunu onayladı. Cizye tabiri de İslam’dan önce de kullanılıyordu. Hatta İslam öncesi Yemen’deki Sebelilerde bu tabir vardı.
Muahat kurumu İslam’dan sonra kalsa da, birbirine miras olma olayı kaldırılmıştır.
3)Evlilik Hukuku: Cahiliyye dönemindeki evlilik törenleri ile İslam sonrası evlilik törenlerinin arasında fark yoktur. Örneğin, Cahiliyye’deki veli izni uygulaması, küfüv (denklik) şartı ve erkek tarafının mehir vermesi gerektiği adetlerinin İslam öncesi müşriklerde olduğunu görmekteyiz.
İslam sonrası evlilik ile ilgili sınırlamalarda bazı düzenlemeler getirilmiştir. Üvey anne ile evlilik, iki kız kardeş ile evlilik, kadının mirasına konma gibi konular düzenlenmiş veya değiştirilmiştir. Kur’an’ın ilga ettiği uygulamalardan bir kısmı -üvey anne ile evlilik yasağı gibi- Yahudilerde de vardı. Aynı zamanda eski Türklerde de uygulanıyordu.
İslam, Cahiliyye dönemi boşama hukukunu genel olarak kabul etmiş olup sadece erkeğe kadınların lehine bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Ancak bunların bir kısmı hukuki bir nitelik taşımamaktadır.
4)Ceza Hukuku: Zina cezasının İslam öncesi Hammurabi ve Sümer kanunlarında olduğu ve buradan Tevrat’a da yansıdığı zikredilir. Cahiliyye döneminde de zina kötü görülüyor ve ‘’Hür adam zina eder mi?’’ diye zina yapanları ayıplıyorlardı. Ancak buna karşılık uyguladıkları bir ceza da bulunmuyordu.
Cahiliyye döneminde Mekke’de hırsızlığın cezası elin kesilmesiydi. Kaynaklar, İslam öncesi hırsızlık yaptıkları için elleri kesilenlerin listelerini aktarırlar.
Araplar, İslam öncesi döneminde eşkıyayı (hirabe) asarlardı. İslam ile birlikte şu ayetler bu konuda hükmü koydu: ‘’Allah ve peygamberi ile savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu dünyada onlara bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azap vardır.’’ (Maide,33)
İçki konusunda, Yahudilikte bulunan ‘’azı haram olanın çoğu da haram’’ prensibini Müslümanlar da kabul etmişlerdi. Cahiliyye döneminde içkinin cezası ile ilgili net bir hüküm yoktu. Bu durum İslam sonrasına da tesir etti. Kur’an’da bu konuda belli bir ceza olmadığı gibi, Hz. Peygamber’in de uygulamalarında tam bir netlik bulunmamaktadır.
Kısas uygulamasının ilk defa Hammurabi kanunlarında olduğu zikredilir. Daha sonra Tevrat metinlerinde yer almış olan bu hükmü Kur’an da teyit etmektedir. Cahiliyye dönemi Araplarında da kısas mevcut idi. Ancak devlet otoritesi olmadığı için uygulama problemleri oluyor ve çok defa kan davasına sebep oluyordu.
5)Alış-Veriş Hukuku: Cahiliyye dönemi alış veriş hukuku islamiyet sonrası aynen devam ettirilmiştir. Ancak tefecilik bağlamındaki faiz, alış verişte hile gibi konular yasaklanmıştır. Bunun dışında her şey uygun görülmüştür.
Beşinci ve son bölüme geldiğimizde İslâm Öncesi Kültürel Unsurların işlendiğini görmekteyiz.
İsimler: Cahiliyye döneminde kullanılan isimler, İslamiyet sonrası da aynen devam ettirildi. Sadece putları yücelten Abduluzza gibi adlar ve negatif anlamları olan bazı isimler değiştirildi.
Giyim: Islam, Cahiliyye toplumundan ayrı bir giyim modeli önermedi.
Sakal: Araplarda sakal kesme geleneği yoktu. Bıyık kesmek ise onlarda adet idi.
Sünnet Olma: Sünnet olma adeti Eski Mısırlılarda mevcut idi. Bu adet Hz. İbrahim'den kalma bir gelenek olarak Araplara geçmiş olmalıdır. Sünnet uygulaması Yahudilerde günümüzde de devam etse de, Hıristiyanlarda sadece Habeşi kilisesinde devam ettirilmektedir. Ancak bu geleneğin İslami bir emir olarak devam edip etmediği şüphelidir. Kuranda sünnet konusunda bir ayet olmadığı gibi hadislerde de bu konuda amir bir hüküm olmadığını anlıyoruz.
Tıp: Hz. Peygamberin kendi döneminde uyguladığı tıbbi uygulamalar, dönemsel ve Arap toplumunun bildiği bilgiler düzeyindedir.
Sol El: Mecusilikte sağ taraf önceliklidir. Bu durum Yahudilikte de vardır. Araplar açısından da sol el ve sol taraf olumsuz olarak görülürdü. Bu algı İslamiyet’te de devam etti ancak bu bir ihtiyaç gereği olarak ortaya çıktı.
Kitaptan önemli bularak yapmış olduğumuz alıntılardan da görülmektedir ki İslam, öncesini yok saymamıştır. İslam’ın şekilsel ve zihinsel olmak üzere iki şekilde değişiklik yapmış olduğunu görmekteyiz. İbga, ilga ve tadilin daha çok ıslahın şekilsel boyutuyla ilgili olduğunu, ilkeler vaz edilirken ise mevcut KAVRAM (haram aylar, rüku-secde gibi) ve ALGILAR (cennet-cehennem=soğuk-sıcak) zemininde verilmeye çalışıldığını, bunun da meselenin zihinsel boyutuyla alakalı olduğunu görmekteyiz. Bunların dışında kalan meselelerde ise, İslam’ın alternatif getirmediği durumları aynen devam ettirdiğini (tedricilikte bıraktığını) ve toplumun istenilen düzeye gelmesi için olumlu önerilerde bulunduğunu görmekteyiz (ör:kölelik).
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Cahiliyye-İslam zıtların savaşı değildir, ya da birinin zamansal olarak bitip diğerinin yeni bir başlangıç yaptığı kronolojik tarih sayfası da değildir. Cahiliyye’nin olgularının tarihselliği İslam’ın ilkelerinin evrenselliğine engel olmamıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder