10 Ocak 2018 Çarşamba

Makine, İş, Kapitalizm ve İnsan \ Ahmet Alpay Dikmen



Yönetmek kavramının tanımı yapılırken genellikle , iki kişinin bir araya gelerek büyücek bir taşı yuvarlaması anlatılır. Yönetim psikolojisi alanı genel olarak 1930’lardan sonra ortaya çıkmış, refah devleti-davranışçı okul temelli, iş yerinde çalışanların güdülenmesini ve grup dinamiğini ön plana çıkartan bir yaklaşımı temel almaktadır. Bu çerçevede araştırma konusu grup ya da örgüt içerisindeki birey olarak beliren ve bu alanı araştırmak için psikoloji, belirli oranlarda sosyoloji ama temel olarak sosyal psikolojinin kavramlarından ve yönetiminden yararlanan bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek örgüt sosyolojisi gerekse yönetim psikolojisi alanları refah devleti dönemine ait yönetim yaklaşımlarını oluşturmaktadır. Yönetim psikolojisi alanı sosyal psikolojinin bir alt dalı olarak görülmüş ve bu çerçevede bir uzmanlık alanı olarak tanımlanmaya çalışılmıştır. Yönetim alanının inceleme nesnesi genel olarak iş ve iş ortamıdır.

Modern fabrika ve modern bürokrasi örgütlenmeleri modern yönetim olgusunun iki farklı uygulama biçimini ortaya koymaktadır.  16.yüzyılın sonlarından itibaren başlayan ve 19.yüzyılın başında tamamlanan bir standardizasyon sürecidir, sadece mal ve hizmetlerin üretimini değil yönetim sürecinin kendisini standartlaştırmıştır. Tüketim kalıpları dahil hemen her yaşam alanını kendisine tabi kılan bu üretim ve yönetim tarzı,gündelik hayatımızda belirleyici bir role sahiptir.

Aletle yapılan üretim zanaatkarlık ya da atölye tipi üretim olarak karşımıza çıkar. Bu üretim tarzının eğitimi,atölyede ve usta tarafından verilir. Aletin çalışması için gereken güç kaynağı insanın kendisidir. Makine ise kısaca, dışsal bir güçle yapımcısının tasarladığı işleri yapan mekanik bir düzenektir. Makine dışsal bir güç kaynağı yani insan gücü dışında enerji sağlayan bir güçten faydalanır. Makine,bir tasarım sürecinin eseridir ve her işi değil, yapımcısı tarafından tasarlanan belirli işleri yapar. Yani makine, alet kullanan birisinin yaptığı işi taklit eder. Makine, mekanik bir düzenektir.

Fabrikaların ilk örneği 17.yüzyılda Manchester ve  Nothinghamshire’da ortaya çıkmıştır. Lombe kardeşler ile Wyatt ve Paul, kendileri de birer mucit olmalarına rağmen diğerlerinin icatlarını kullanarak,birleştirerek ve örgütleyerek ilk fabrika örneklerini ortaya çıkardılar. Bu deneme tarihe başarısız bir deneme olarak geçmiştir. Bu nedenle ilk modern fabrikayı yaratan kişi Richard Arkwright olarak bilinir. İlk örgütlenme denemesi 1908 yılında üretime başlayan, Henry Ford’un 11 yatırımcı ile birlikte Detroit’te kurduğu Ford Motor Company’nin ürettiği Model T otomobilleridir. Fordist montaj hattı: Bir yandan toplumsal üretim seviyesini inanılmaz ölçüde arttırmış, tüketim toplumunu olanaklı kılmış,ama diğer taraftan da montaj hattında çalışanları iş zamanını büyük oranda rutinleştirmiş, anlamsızlaştırmıştır ya da bürokrasi: Bir yandan inanılmaz bir kamu örgütlenmesi deneyimi gerçekleştirmiş diğer yandan da dev bir örgütlenme yaratarak açık veya gizli totaliter rejimleri devlet terörünü gündeme getirmiştir. Yönetim yazını da ya montaj hattının insanın gündelik yaşamında yarattığı sosyal ve psikolojik tahribatı düzeltmek veya bürokratik örgütlenmenin daha demokratik çalışmasını sağlamak için yıllardır uğraşır durur. Modern olanın temel kaygısı bir tür rasyonalitedir.

İktidar bireyi nesneleştirir. İnsan bir kez yönetilen, sınıflandırılan ve bu sayede sevk ve idare edilen haline gelince,kendisi de nesneleşmiştir.18.yy demokrasi savaşçılarının bu nedenle en önemli sorunu ,iktidarın kurallarını nesnel kurallar çizgisine çekilebilmektedir. Ancak bu şekilde bireyin özgürlüğünün söz konusu olabileceğini düşünürler. 18.yy siyaset biliminin derdi yasallık ve yasalar karşısında bireyin eşitliği yoluyla elde edilmiş bir özgürlük arayışı olarak karşımıza çıkar.

Yurttaş olma süreci aynı zamanda aklın özgürleştirilmesi ve tanrısal akla göre değil yeni modern akla dayanan yeni bir bireyin yaratılması projesidir.  Üst insan arayışı, üstün olanları düşük olanlardan ayrılması projesi olarak modernleşme projesini baskıcı ve ırkçı bir mecraya taşıyabilmektedir. Üstinsan bir evrimdir. Ulus devlet ırk temelli tanımlanmaya başlanınca bir çeşit üst insan projesi ile birleştirilir;düşük ırktan olanlara karşı savaş ve ayıklama projesini gündeme getirebilir.

Modernleşmenin serüveni,aynı zamanda da yeni tanrılar yaratmanın serüvenidir. Modern akıl sancılı bir ruhtur. Bir eliyle tutunurken diğer eliyle bağlarını keser. Modern insanın serüveni özgürleşmeye çalışırken köleleşen acılı bir ruhun serüvenidir. Ne yaparsa yapsın yurtsuz yuvasızdır modern insan.
Engels devleti, devlet topluma dışarıdan empoze edilmiş bir güç değildir,devlet daha çok toplumun gelişmesinin belirli bir aşamasındaki ürünüdür şeklinde tanımlamıştır. Marksist yaklaşımda devlet toplumun daha doğrusu sınıflı toplumun bir ürünüdür. Sınıflar ortaya çıktıktan sonra devlet de zorunlu hale gelmiştir. Devlet bir sınıfın diğer bir sınıf üzerine egemenlik kurmasının aracıdır ancak bu egemenlik ilişkisi devlet üzerinden doğrudan değil çoğu zaman dolaylı olarak kurulur.

Mutlak bir siyasi iktidarın kurulduğu,parti devlet birliğinin sağlandığı yapılarda ise bu mutlak siyasi iktidar çoğu zaman belirli bir kesimin açıkça çıkarına hizmet edebilmektedir. Sermaye devlet parti üçlüsü ilkel sermaye ve siyasal birikim sürecini el birliği ile örgütlemekte,siyasal birikim sermaye birikimini ,sermaye birikimi de siyasal birikimi beslemektedir.

Modern felsefenin temel problemi özgürlüktür. Antik çağın temel problemi ise iyi yaşam ve mutluluk olarak görmek mümkündür. Günümüzün iyi yaşam algısı,tüketebilmeye endekslenmiş ve tüketebilme yeteneğini arttırmaya bağlanan bir algı iken,antik dönemdeki iyi yaşam ancak erdem ve adalet ile gerçekleşebilecek bir yaşam tercihidir. İyi yaşam bir tür dengede gerçekleşir,erdemle olgunlaşır,sahip olmak üzerinden değil,insanın yaşamak zorunda olduğu her şeyi iyi yaşaması üzerinden kurulur. İyi yaşam güzellikle tanımlanır. İyi yaşam zorunlu olanı aşma,üstesinden gelme sonucunda ortaya çıkar. Zorunluluklar alanından kurtulan insani özgür seçim yapabilir,dolayısıyla iyi yaşam yoluna girmiş demektir. Günümüzde iş ve iş yaşamı ile piyasa ve piyasa dinamiklerinin gündelik hayatın merkezine yerleşmiş olduklarını söyleyebiliriz. Birey özgür konuşma ve özgür seçim yapma olanağından oldukça uzaklaşmış görünmektedir. Hayat işe,iş ise başarıya ve çok kazanmaya endekslenmiş, zorunluluklar alanı hayatın merkezine oturmuş durumdadır. Günümüz yaşamı tamamen kendini gizleme, olmadığını olmaya çalışma durumudur. Günümüzde iş gündelik hayatı idame ettirebilmek için zorunlu olarak yaptığımız birtakım etkinlikler olmaktan çoktan çıkmıştır. İş yaşamın merkezine oturmuştur. Adalet algısı, mutluluk ve iyi yaşam modern insana uzaktır. Modern düşünce özgürlük arar.

Martin Heidegger "Age of World Picture" yazısında dünyanın nasıl olup da bir resme dönüştüğünden bahsediyor. Aslında anlattığı şey aklın standardizasyonundan başka bir şey değildir. İnsanın dünyaya bakarken,dünyayla ilişki kurarken yarattığı ikilik,modern aklın temel taşı niteliğindedir. Çağımızda buna bilimsel bakış açısı,teknik bakış açısı gibi isimler de verilmektedir. İnceleyen,anlamaya çalışan,ölçen-biçen ve daha iyisini, daha hızlısını daha az enerji ile daha çok çalışanını bulmaya çalışan aklın hayatın merkezine yerleştirilmesi.

Saatin toplumsal hayat üzerindeki asıl etkisi sanayi devrimi ve makineleşme ile ortaya çıkacaktır. Saat adeta modern çağın sembolü niteliğindedir ve modern üretim teknikleri tamamıyla saatin sunduğu olanaklar üzerinden yükselmektedir. Yani standart zaman dilimlerini üretmektedir. Doğanın zamanı,bizim mekanik saatimizin zamanından farklıdır. Doğada güneşi  hep aynı miktarda görmeyiz ya da geceler hep aynı uzunlukta olmaz.

Mekanın standardizasyonunun en önemli etkisi sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkmış,yaşama alanlarıyla çalışma alanları birbirinden ayrılmış, insanlar çalışmak için uzun yollar kat etmek zorunda kalmışlardır. İşyerlerinin iç mekan tasarımı en ince ayrıntısına kadar hesaplanır, makinelerin ve işçilerin dizilişi buna göre planlanır olmuştur. Zamanın ve mekanın standardizasyonu bir araya gelince modern fabrika ve iş hayatının kuralları ortaya çıkmaktadır.

1929 krizi yaşamın tüm alanlarını sararak dünyada büyük bir işsizlik ve umutsuzluk duygusu yaratmıştır. Bu anlamda davranışçı okul olarak adlandırılan akımda 1929 büyük bunalımının düşünsel çocuğudur denilebilir. Davranışçı okulun en önemli temsilcileri Frederic Herzberg, Douglas McGregor, Abraham Maslow sayılabilir. Davranışçı okul iş yerinde mühendislik bilgisi temelli örgütlenme çabalarının yanına sosyal bilimcilerin bakış açısını da katarak  daha farklı sonuçlara ulaşan farklı bir yaklaşımı örgütlemektedir.

Maslow aslında doğrudan iş doyumuyla, hatta işle hiç ilgilenmemiş, kavramsal çözümlemesini çalışan insan için değil,insan için yapmıştır.kişinin kendini gerçekleştirmesinin yolu iş yerinden ve işinden geçmektedir,öyleyse çalışana işinde kendini gerçekleştirmesinin yolları sağlanmalıdır. İş tasarımı konusunda önemli yaklaşımlardan birisi de Frederick Herzberg’in "İki Öğe Yaklaşımı"dır. Yaklaşım iş doyumunu iki farklı belirleyiciye indirgemektedir. Bunlardan birincisi insanın çok temel bir dürtüsü olan acıdan sakınma dürtüsünden kaynaklanmaktadır. İnsanın ikinci gereksinimler seti ise onun nitelikleri,başarma yeteneği ve başarmaya yönelik psikolojik gelişme deneyimiyle ilgilidir. Bu ögeler iş doyumu ile ilgilidir.

Newtongil fizik dolayısıyla daha önceden inandığımız en kesin şeyler bile doğruluğunu bu tartışmalar sayesinde yitirmektedir. Bilim felsefesi alanında hakim olan yeni anlayış yeni bir paradigmatik dönemi de işaret etmektedir. Yaşadığımız dünya daha önce bildiğimizden çok farklı bir biçimde sabit,evrensel doğrular üzerine oturan ve düzenli hareketler sergileyen bir yapı değildir. Dünyamızda her şey rölatif ve parçalıdır.

1970’lere damgasını vuran belki de en önemli kitap Fritz Schumacher’in  Küçük Güzeldir isimli kitabı olmuştur. Büyük işletmelerle örülmüş entegre bir kapitalist sistemin yaşama şansının olmadığını,böyle bir sistemin insanların yaşama şansını da azalttığını ,üstelik ne akla ne de insan doğasına uygun olduğunu savunmaktadır. Budist iktisat olarak adlandırdığı yaklaşımıyla az gelişmiş ülkelere de yeni bir kalkınma yolu önermektedir. Ortalama teknoloji ya da uygun teknoloji kullanımına yönelmelidirler.

Modern aklın eleştirisi 1900 lerin başlarından beri yapılmaktadır. Felsefe de Heidegger’in başı çektiği bu eleştirel akım modernliğin modernlik içerisinden eleştirisine dayanmaktadır. Modern  akıl kendisinden başkasını yok sayar,kendi yolunda ilerlerken karşısına çıkan başka doğruları yerle bir eder ve kendisini tek bilimsel,ilerlemeden yana faydalı ve doğru düşünüş biçimi olarak ortaya koyar. Modern akıl modern örgütlerde kendisini kurduğu noktada özne nesne ikiliği ile başlayarak bir hiyerarşi piramidi de inşa eder. Modern akıl başka akıl biçimlerini yok saymak üzerinden kendisini biricik haline getirir. İlerlemenin yolu tektir.

Türk bürokrasisine konsensüsün politikalarını benimsemeye yönelik etki yapan gelişme 2000-2001 krizi sayesinde ortaya çıkar. Konsensüs kamu yönetimi literatürüne yönetişim, katılım, şeffaflık, açıklık, yerelleşme, subsidiarite kavramları üzerinden etkili olur. 1980 sonrası onlarca yeni okul ve anlayış türemiştir. Bu okul ve anlayışların başlıcaları kamu işletmeciliği ve yeni kamu işletmeciliği.1968 yılı bir tür milattır. Bunun nedeni Minnowbrook Konferansı’dır. Konferansın doğrudan ürünü olarak ortaya çıkan anlayış yeni kamu yönetimi okuldur. Kamusal katılım,hesap verilebilirlik ve sorumlulukların genişletilmesi, bürokratiksizleştirme, demokratik karar verme ve yerelleşmedir. 2007-2008  sonrası dönem ise yeni bir krizin etkisi altındadır. Ancak bu kriz daha öncekilerle karşılaştırıldığında önemli farklılıklar içermektedir.  Bir kere daha önceki 1990 sonrası krizler çevre ülkelerinden çıkmış ve en çok çevre ülkeleri etkilemiştir. 2007-2008 krizinin merkez üssü ABD’dir. İkincisi ise,merkez ülkeleri bu krize çözüm bulmakta aciz kalmaktadırlar. Politik kürselleşme süreci büyük oranda bitmiş küreselleşme sürecine damgasını vuran küresel elit ideolojiler etkisini ve inandırıcılığını yitirmiştir.

Haz. Gaffar Türkoğlu

1 yorum: