23 Ekim 2016 Pazar

Musiki, Geçmiş ve Günümüz

Musiki, Geçmiş ve Günümüz



Musiki güzel sanatların en önemlilerinden biri, çok güçlü tesiri olan ve ses üzerine kurulmuş bir sanat ilmidir. Bu sanat, kişilerin ve toplumların hayatında önemli bir rol oynar ve insanın fıtratında bulunan tabii bir ihtiyacıdır. Onun manevi duygularını, acı ve tatlı hatıralarını dile getirir, kalplerine neşe ve sevinç verir. Dinleyenin organlarını titretir, nefsini dinlendirir, sinirlerini rahatlatır, kederlerini unutturur ve zihnini açar. İnsana aşkın kozmik bir duygu hissettirerek onun ruhunu cuşa getirir, ilahi nefhayı taşıdığını tekrar hatırlatır. Farklı dilde dinlenen bazı şarkılar sözleri anlaşılmasa dahi dinleyen herkesi hüzünlendirmekte derinden etkilemektedir. Yani bir şarkının farklı bir dil ile yazılması onun sadece o dili konuşan topluma ait olduğunu göstermez. Dinleyici sanatçı ile farklı bir toplumdan olsa bile şarkıyı dinlerken onun çektiği acıyı aynı şekilde hissetmektedir.

13. yy Fransasından bir tasvirde şöyle der: "bu ülke müziğin yönettiği bir ülkeydi, saat başı müzik çalardı, günler müzikle geçerdi." Müziğin verdiği nezaket ve letafetten mahrum camid bir güruhun çağdaş dünyayı soktuğu bu bunalımdan bizi çıkaracak olan da müziktir. Zira müzik bütün insanlığın ortak dilidir. ‘’Müzik sanat olarak bir kez dünyaya gelmiştir ve onun ışığına karşı gözlerini kapatmak artık mümkün değildir.’’ Dikkatli olarak baktığımızda doğada da bir musıki ahenk mevcuttur. Hatta gök cisimlerinin hareketinden neşet eden sesleri duyan Pisagor'a bakarsak kainatın dilidir.

Tasavvuf erbabı ve İslam filozofları birçok konuda ekser ulema tarafından çeşitli konularda eleştirilse de bu alimlerin musıki ilminin günümüze kadar ulaşmasında emekleri büyüktür. Bu konuda İhvan-ı Safa’nın musıki anlayışı üzerine çalışan hocamız Doç.Dr. Yalçın Çetinkaya’dan yaptığımız şu alıntı hayli dikkat çekicidir ’’ İhvân-ı Safâ''nın harikulâde yaklaşımları câhilce "haram" deyip terkettiğim müziğe yeniden ve daha farklı bir perspektiften bakmamı sağladı… merakımı kışkırttı, klasik kaynaklara yöneldim ve konservatuarın birinci sınıfında yakaladığım müthiş "müzik okumaları" temposunu yeniden yakaladım ve sadece İhvân-ı Safâ''nın değil, Hermes''e, Pythagoras''a, Konfüçyüs''e, Antik Yunan''a kadar bütün müzik düşüncelerini büyük bir heyecanla ve iştahla, zevkle okudum. Öğrendiğim her şey, öğrenme iştahımı açtı. Daha sonra tasavvufun müzik konusundaki yaklaşımlarını okudum, öğrendim. İhvân-ı Safâ, benim müzik ufkumu açtı. Şunu gördüm ve anladım ki gerek İslâm filozoflarında gerekse tasavvuf ehlindeki müzik düşüncesi ve yaklaşımı kadar heyecan verici ve muhteşem bir müzik düşünce ve yaklaşımı başka kültürlerde yok. Allah''a şükürler olsun ki, önce Allah''ın yardımı ve sonra da bu topluluğun düşünceleri sayesinde müzik gibi bir nimete olan bakışım yerine oturdu.’’

Modernitenin bizi kıskaca aldığı bu boğucu dönemde özümüze dönmemiz gereken alanlardan ilki kanaatimce musiki olmalıdır. Eski ilim tasniflerine bakıldığında talebeye ilk olarak matematik(riyaziyat) öğretildiği ve musıkinin de matematiğin bir bölümü olduğuna dair bilgimiz eskiden bu konuya ne kadar önem verildiğinin göstergesidir. Kadim ulemamız musıki dalında dini ve din dışı alanlarda oldukça başarılı hem teorik hem pratik eserler bırakmışlardır. Sanırım en çok bu alanda keşfi kadimi özenle gerçekleştirip yeni bir şeyler söylemek gerekiyor. Kimi zaman kuru, boş bir retorik olarak söylenen kimi zaman ise gerçekten temellendirilen düşünceye uygun bir şekilde yapılan bu öze dönüş çağrısı ya da yukarıda ifade ettiğimiz gibi bu keşfi kadim hakkı verilerek yapıldığı takdirde gerçekten olumlu sonuçlar alınacağı işin erbabı tarafından kabul görür. Fakat tefsir hadis fıkıh ve islami ilimlerin diğer alanlarında çeviri ve tashih çalışmaları ile eski birçok kitap anlaşılır bir şekilde getirilmiştir fakat musıki alanındaki eserlere benzer çalışmalar yapıldığını söylemek çok zor ve bu alanın ihmal edildiği bir gerçek.

 Post modernizm vasıtasıyla dünya genelinde entellektüeller eski olanı, geleneği tekrar hatırlamak ve her alanda güncellemek arzusu ve iştiyakı duymaktalar. Bizim açımızdan musiki geleneğimizden bihaber popüler kültürün istila ettiği mefluç dimağları Abdülkadir Meraği ile Buhurizade'nin Neva Kar'ıyla tanıştırma vazifesinin gündemimize girmesi gerekiyor. Aklı selimden önce zevki selim sahibi bir nesil yetiştirmeye çalışmalıyız ki zaten insanı değiştiren ilk etapta fikirler değil duygulardır.

Hassaten eskiden insanlara huzur ve ferahlık veren imanlarını artıran, günümüzde ise hoparlörün sesinin sonuna kadar açıldığı Müslümanları dahi rahatsız eden irite edici bir sesle okunan ezanların geçirdiği tarihsel süreç de aslında Müslümanların musikiye bakış açısının bir misal-i musağğarını sunuyor.

Sonuç olarak Alman şair Goethe’nin deyimiyle ‘’İnsan her gün biraz müzik dinlemeli, biraz şiir okumalı, güzel bir resim görmelidir ki dünyevi kaygılar Tanrı’nın insan ruhuna aşıladığı güzel duygusunu silip yok etmesin.’’

M.Emin Bozyiğit


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder