Musiki, Geçmiş
ve Günümüz
Musiki güzel sanatların en önemlilerinden biri, çok güçlü
tesiri olan ve ses üzerine kurulmuş bir sanat ilmidir. Bu sanat, kişilerin ve
toplumların hayatında önemli bir rol oynar ve insanın fıtratında bulunan tabii
bir ihtiyacıdır. Onun manevi duygularını, acı ve tatlı hatıralarını dile
getirir, kalplerine neşe ve sevinç verir. Dinleyenin organlarını titretir,
nefsini dinlendirir, sinirlerini rahatlatır, kederlerini unutturur ve zihnini
açar. İnsana aşkın kozmik bir duygu hissettirerek onun ruhunu cuşa getirir,
ilahi nefhayı taşıdığını tekrar hatırlatır. Farklı dilde dinlenen bazı şarkılar
sözleri anlaşılmasa dahi dinleyen herkesi hüzünlendirmekte derinden
etkilemektedir. Yani bir şarkının farklı bir dil ile yazılması onun sadece o
dili konuşan topluma ait olduğunu göstermez. Dinleyici sanatçı ile farklı bir
toplumdan olsa bile şarkıyı dinlerken onun çektiği acıyı aynı şekilde
hissetmektedir.
13. yy Fransasından bir tasvirde şöyle der: "bu ülke
müziğin yönettiği bir ülkeydi, saat başı müzik çalardı, günler müzikle
geçerdi." Müziğin verdiği nezaket ve letafetten mahrum camid bir güruhun
çağdaş dünyayı soktuğu bu bunalımdan bizi çıkaracak olan da müziktir. Zira müzik
bütün insanlığın ortak dilidir. ‘’Müzik sanat olarak bir kez dünyaya gelmiştir
ve onun ışığına karşı gözlerini kapatmak artık mümkün değildir.’’ Dikkatli
olarak baktığımızda doğada da bir musıki ahenk mevcuttur. Hatta gök
cisimlerinin hareketinden neşet eden sesleri duyan Pisagor'a bakarsak kainatın
dilidir.
Tasavvuf erbabı ve İslam filozofları birçok konuda ekser
ulema tarafından çeşitli konularda eleştirilse de bu alimlerin musıki ilminin
günümüze kadar ulaşmasında emekleri büyüktür. Bu konuda İhvan-ı Safa’nın musıki
anlayışı üzerine çalışan hocamız Doç.Dr. Yalçın Çetinkaya’dan yaptığımız şu
alıntı hayli dikkat çekicidir ’’ İhvân-ı Safâ''nın harikulâde yaklaşımları
câhilce "haram" deyip terkettiğim müziğe yeniden ve daha farklı bir
perspektiften bakmamı sağladı… merakımı kışkırttı, klasik kaynaklara yöneldim
ve konservatuarın birinci sınıfında yakaladığım müthiş "müzik
okumaları" temposunu yeniden yakaladım ve sadece İhvân-ı Safâ''nın değil,
Hermes''e, Pythagoras''a, Konfüçyüs''e, Antik Yunan''a kadar bütün müzik
düşüncelerini büyük bir heyecanla ve iştahla, zevkle okudum. Öğrendiğim her
şey, öğrenme iştahımı açtı. Daha sonra tasavvufun müzik konusundaki
yaklaşımlarını okudum, öğrendim. İhvân-ı Safâ, benim müzik ufkumu açtı. Şunu
gördüm ve anladım ki gerek İslâm filozoflarında gerekse tasavvuf ehlindeki
müzik düşüncesi ve yaklaşımı kadar heyecan verici ve muhteşem bir müzik düşünce
ve yaklaşımı başka kültürlerde yok. Allah''a şükürler olsun ki, önce Allah''ın
yardımı ve sonra da bu topluluğun düşünceleri sayesinde müzik gibi bir nimete
olan bakışım yerine oturdu.’’
Modernitenin bizi kıskaca aldığı bu boğucu dönemde özümüze
dönmemiz gereken alanlardan ilki kanaatimce musiki olmalıdır. Eski ilim tasniflerine
bakıldığında talebeye ilk olarak matematik(riyaziyat) öğretildiği ve musıkinin
de matematiğin bir bölümü olduğuna dair bilgimiz eskiden bu konuya ne kadar
önem verildiğinin göstergesidir. Kadim ulemamız musıki dalında dini ve din dışı
alanlarda oldukça başarılı hem teorik hem pratik eserler bırakmışlardır.
Sanırım en çok bu alanda keşfi kadimi özenle gerçekleştirip yeni bir şeyler
söylemek gerekiyor. Kimi zaman kuru, boş bir retorik olarak söylenen kimi zaman
ise gerçekten temellendirilen düşünceye uygun bir şekilde yapılan bu öze dönüş
çağrısı ya da yukarıda ifade ettiğimiz gibi bu keşfi kadim hakkı verilerek
yapıldığı takdirde gerçekten olumlu sonuçlar alınacağı işin erbabı tarafından
kabul görür. Fakat tefsir hadis fıkıh ve islami ilimlerin diğer alanlarında
çeviri ve tashih çalışmaları ile eski birçok kitap anlaşılır bir şekilde
getirilmiştir fakat musıki alanındaki eserlere benzer çalışmalar yapıldığını
söylemek çok zor ve bu alanın ihmal edildiği bir gerçek.
Post modernizm
vasıtasıyla dünya genelinde entellektüeller eski olanı, geleneği tekrar
hatırlamak ve her alanda güncellemek arzusu ve iştiyakı duymaktalar. Bizim
açımızdan musiki geleneğimizden bihaber popüler kültürün istila ettiği mefluç
dimağları Abdülkadir Meraği ile Buhurizade'nin Neva Kar'ıyla tanıştırma
vazifesinin gündemimize girmesi gerekiyor. Aklı selimden önce zevki selim
sahibi bir nesil yetiştirmeye çalışmalıyız ki zaten insanı değiştiren ilk
etapta fikirler değil duygulardır.
Hassaten eskiden insanlara huzur ve ferahlık veren
imanlarını artıran, günümüzde ise hoparlörün sesinin sonuna kadar açıldığı
Müslümanları dahi rahatsız eden irite edici bir sesle okunan ezanların
geçirdiği tarihsel süreç de aslında Müslümanların musikiye bakış açısının bir misal-i
musağğarını sunuyor.
Sonuç olarak Alman şair Goethe’nin deyimiyle ‘’İnsan her
gün biraz müzik dinlemeli, biraz şiir okumalı, güzel bir resim görmelidir ki
dünyevi kaygılar Tanrı’nın insan ruhuna aşıladığı güzel duygusunu silip yok
etmesin.’’
M.Emin Bozyiğit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder