28 Ocak 2017 Cumartesi

Felsefenin Kısa Tarihi \ Nigel Warburton



Basitçe ifade edersek, Sokrates iyi bir konuşmacı, Platon başarılı bir yazar, Aristoteles ise her şeyle ilgilenen biriydi.s22

Sok rates ve Platon gördügümüz dünyayı, yalnızca soyut felsefi düşünceyle ulaşılabilecek olan hakiki gerçekliğin soluk bir yansıması olarak düşünüyordu; Aristoteles ise tam aksine, çevresindeki her şeyin ayrıntısıyla büyülenmişti.s22

Pyrrhon gemiyle yolculuk yaptığı sırada, gelmiş geçmiş en korkunç fırtınalardan birinin ortasinda kaldığında serinkanlılığı hiç bozmamasıyla ünlüdür. Sert rüzgar geminin yelkenlerini parçalar, dev dalgalar tekneyi döver. Etrafındaki herkes korkuya kapılır ama Pyrrhon bunların hiçbirinden etkilenmez. Görünüşler sıklıkla aldatıcı olduğundan, fırtınadan gelebilecek herhangi bir zarardan da kesin olarak emin olamayacaktir. En tecrübeli denizciler bile paniğe kapildiginda, o sükunetini korumuştur.s33

Epikuros da felsefenin pratik olmasi gerektigine inanıyordu. Insanin yasamini degistirmeliydi. Dola yisiyla Bahçe'de ona katilanlann felsefeyi sadece ögrenmektense pratige dökmeleri önemliydi.s41

Machiavelli’e göre bir prensin verdigi sözleri tutmak için endişelenmesine gerek yoktur. Ona göre, etkili bir prens "nasil iyi olunmayacagini ögrenmeli"dir. En önemlisi iktidarda kalabilmektir ve bunu yapabilmek için hemen hemen her yol mubahtır.s82

Machiavelli tam olarak neyi ögütlemiştir ve neden bu ögütler çogu okuyucusunu şaşırtmıştır? Ana düsüncesi, bir prensin, onun virtu dedigi seye sahip olmasi gerektigiydi. Bu kelime Italyancada "mertlik" ya da cesaret anlamına gelir. Peki, bu ne ifade eder? Machiavelli, basarinin büyük oranda iyi talihe bagli olduğuna inaniyordu. Ona göre, başımıza gelen olaylarin yarisi şansın, yarısı da yaptığımız seçimlerin sonucuydu. Ayni zamanda cesur ve hizli davranarak başarı olasılığının artırılabileceğine de inanıyordu.s84

Machiavelli, sevilen bir lider olmaktan ziyade korkulan bir lider olmanin daha iyi oldugunu vurgular. Aslinda ideal olan, hem kor kulan hem de sevilen bir lider olmaktir, ancak bunu basarmak oldukça zordur.s87

Çogumuz bir yöneticinin en azili düsmanina karsi takınacağı tavirda bile bazı kati sınırlar olması gerektigini ve bu sınırlarin yasalarca belirlenmesi gerektigini düşünür. Eger bu sınırlar belirlenmezse, sonunda vahşi despotlar ortaya çıkacaktır. Adolf Hitler, Pol Pot, Saddam Hüseyin ve Robert Mugabe, her biri iktidarda kalabilmek için Borgia'ninkine benzer yöntemler uygulamislardir. Bunlar Machiavelli felsefesi için iyi bir reklam sayılmaz.s89

Thomas Hobbes ilk zindelik tutkunlarından  biridir. Her sabah, nefes nefese kalmak için hızlı adımlarla tepeleri tırmanırdı. Dışarıdayken aklına iyi bir fikir gelirse diye sapında hokka olan özel bir baston yaptırmıştı. Bıyığı ve bir tutam sakalı olan bu uzun boylu, al yanaklı, neşeli adam hastalıklı bir çocukluk geçirmişti. Yetişkinliğinde ise oldukça saglıklıydı ve ilerleyen yaşlarında bile tenis oynamayi bırakmadı. Bol bol balik yer, çok az sarap içer ve ciğerlerini çalıştırmak için kapalı kapılar ardında ve işitme menzili dışında şarki söylerdi. Süphesiz, diger pek çok filozof gibi o da oldukça faal bir zihne sahipti.s91

Hobbes, düşünme dahil insan varoluşunun tüm yönlerinin birer fiziksel etkinlik olduğuna ikna olmustu. Onun felsefesinde ruha yer yoktu. Bu, birçok bilim insaninin bugün benimsediği modern bir düşünce olsa da Hobbes'un zamani için radikaldi. Tanrinin koca bir fizik sel nesne olmak zorunda oldugunu bile iddia etti Hobbes ve bazilari bunu, onun bir ateist oldugunu ilan etmesinin gizli bir yolu olarak gördü.s96

Hobbes, ruhun varligina inanmayi reddetmesiyle ün salmıştı. Çağdaşı Rene Descartes, ise onun aksine zihin ve bedenin birbirinden tamamen ayrı olduğuna inandi.s97

Descartes’in filozof olarak şöhreti, çogunlukla bilginin sinirlarini inceledigi Yöntem Üzerine Konusma ve Meditasyonlar adli kitaplarina dayanir.s99

Birçok filozof gibi Descartes da bir seye ne den inandigini sorgulamadan hiçbir seye inan maz, ayrica tuhaf ve diger insanlarin aklina gel meyen sorular sormaktan zevk alirdi.s100

Hayatın her şeyi sorgulayarak geçmeyeceginin Descartes da farkindaydi elbette. Hiç süphesiz Pyyrhon'un da (3. Bölüm) farkina vardigi gibi, çogu zaman hiçbir şeye güvenmeden yaşamak epey zor olmalıydı. Ne var ki, Descartes'a göre hayatında bir kez bile olsa, ne olursa olsun, dogruluğundan emin oldugu bir seyi bulmak bu sıkıntıya değerdi. Gerçek bilgiye ulaşmak için geliştirdiği yöntem kartezyen şüphecilik olarak bilinir.s100

Descartes'in bulmaya çalıştığı, dogruluğundan kesinlikle emin olabileceği biricik şeydi.s101

Descartes sizi önceden aldatan bir şeye güvenmenizin dogru olmayacağını düşünür. Bu yüzden de duyularımızın tamamen güvenilir olduğunu kabul etmez.s102

Pascal, insanlığın, Tanrıya inancını kaybetmezse belli bir potansiyele sahip olduguna da inanıyordu. Hayvanlarla melekler arasinda bir yerdeydik, ama çoğu zaman, pek çok durumda, muhtemelen hayvanlara daha yakındık.s110

Bilim insani ve mucit olmasinin yani sira Pascal ayni zamanda oldukça basarili bir matematikçiydi. Matematikteki en özgün düşünceleri olasılık üzerineydi. Fakat dindar bir filozof ve yazar olarak hatırlanacaktı. Bir filozof olarak adlandırılmış olmayi istemezdi; zira yazıları, filozoflarin ne kadar az şey bildikleri ve düşüncelerinin ne kadar önemsiz olduğu üzerine yorumlar içeriyordu. O kendini bir ilahiyatçı olarak görüyordu.s111

Rene Descartes (11. Bölümün konusu) -o da Pascal gibi dini bütün bir Hıristiyan, bir bilim insanı ve matematikçiydi-Tanrinin varlığını mantıkla kanıtlanabileceğini düşünüyordu. Pascal aynı fikirde değildi. Ona göre Tanrı inancı kalple ve imanla ilgiliydi. Filozofların genellikle Tanrının varlığı konusunda kullandıkları akıl yürütmeler onu ikna etmiyordu. Sözgelimi, Tanrının elinin kanıtını doğada görebileceğinize inanmıyordu. Ona göre bizi Tanrı’ya götürecek olan organ beyin degil, kalpti.s112

Pascal, hayatinizi Tanrı varmis gibi yasamayi seçebilirsiniz, der. Dua eder, kiliseye gidersiniz ve incil okursunuz.s113

Pascal'in deyimiyle, "Kazanırsanız her şeyi kazanacak, kaybederseniz de hiçbir sey kaybetmeyeceksiniz." s114

Pascal, Hıristiyan bir Tanrıya inanma ile hiçbir Tanriya inanmama arasinda bir seçenek sunmustur. Bununla birlikte, inananlara ebedi mutlulugu vaat eden çok sayıda baska din de vardir. Bu dinlerden birinin dogrulugu kanitlanirsa, Pascal'in bahsine uyan kisi, Hıristiyanligi takip etmeyi seçerek tıpkı Tanrıya dair tüm inancı inkar eden birinin yaptiği gibi kendini cennetteki ebedi mutluluktan mahrum bırakmış olur. Pascal bu olasılığı da hesaba katmış  olsaydı, insanlığın durumuna muhtemelen çok daha kötümser bir gözle bakardı.s117

Spinoza (1632-77), Tanrının dünyada olduğunu düşünmesi bakımından alışılmadıktı. Bu fikrini ifade etmek için "Tanrı veya Doga" hakkında yazdi, tanrı ve doganın aynı şey olduğunu kastediyordu. Tanrı ve doga tek bir şeyi tanımlamanın iki farklı yoludur. Tanrı doğadir, doğa da Tanrı. Tanrının her şey olduğu inancı, bir çeşit panteizmdi.s118

Spinoza, 1656 yilinda 24 yasindayken, muhtemelen Tanrı hakkındaki görüşleri yüzünden sinagogundaki hahamlar tarafından kovuldu ve lanetlendi.s119

Spinoza sadece geometriye hayranlik duymamış, felsefeyi sanki geometriymis gibi yazmıştı. Ethica adli kitabindaki kanıtlar geometrik kanıtlara benzer ve aksiyomlar ile tanımları içerir.s119


Spinoza, dünya ve dünyadaki yerimizin temelinde yapısal bir mantığın yattığına, bunun da akıl yoluyla ortaya çıkarılabileceğine inanir. Hiçbir şey şans eseri olduğu gibi degildir; tamaminda bir amaç ve ilke vardir. Her şey devasa bir sistem içinde birbirine uyar ve bunu anlamanin en iyi yolu düşüncenin gücünden geçer. Deney ve gözlemden çok aklı vurgulayan bu felsefi yaklasim, sıklıkla Rasyonalizm [Akilcilik] olarak anılır.s120

Spinoza kendisine bir ev satin almak yeri ne pansiyonlarda kalarak oldukça sade bir hayat yaşadı. Fazla paraya ihtiyaci yoktu, mercek yontarak ve felsefi çalismalarina hayranlik duyan insanlardan gelen kimi küçük ödemelerden kazandiklariyla geçimini sağlıyordu.s121

Spinoza'nin özgür irade üzerine olan görüsleri de tartışmalıydı. O bir deterministti. S122

Ethica'nin çevirisini yapan Victoria dönemi romancisi George Eliot, kendini kisisel bir Tanriya inanmaya ikna edemese de, bir mektupta Spinoza'nin Tanrısına inandığını açıklayan yirminci yüzyıl fizikçisi Albert Einstein gibi bazi çok ünlü hayranlari oldu.s124

Tanri tarafindan verilmis yasam, özgürlük, mutluluk ve mülkiyet hakkımız olduguna dair görüsleri Amerika Birlesik Devletleri anayasasini yazan kurucu babalari etkiledi. S126
Locke'un inandigi seylerden biri, yeni dogmus birinin zihninin bos bir levha gibi oldugudur. Doğduğumuzda hiçbir sey bilmeyiz ve tüm bilgimiz yaşamdaki deneyimlerimizden gelir.

Örnegin suyun içinde bir kürek görürseniz, kürek kırıkmış gibi görünebilir. Locke gibi bir realist için hakikat, küreğin gerçekte düz oldugu, sadece kırık göründügüdür. Berkeley için ise kırık bir kürek düsüncesine sahibizdir ancak bu, suya uzanip kürege dokunacak olursak sahip ola cagimiz düsüncelerle çelisirdi. Suya uzandığımızda küregin düz olduğunu hissedecektik.s140

Ingiliz sair Alexander Pope {1688-1744) "Olan ne varsa, dogrudur" diye yazmıştı.s142

Fransiz oyun yazari, sair, romanci ve düsünür tüm Avrupa'da cesur görüsleriyle taniniyordu. Jean-Antoine Houdon'in yaptigi ünlü heykeli bu nüktedan ve cesur adamin tebessümünü, gülümseme çizgilerini yansitir. Dini hosgörü yü ve ifade özgürlügünü yüksek sesle savunan, tartisma yaratan bir kisilikti. Bir keresinde, "söylediklerinizden tiksiniyorum, fakat bunları ifade edebilme hakkinizi ölümüne savunurum," dedigi rivayet edilir.s144

Bugün ise daha çok Candide (1759) romaninin yazari olarak tanınıyor. Bu kisa felsefi romanda, Pope ve Leibniz'in ifade ettigi insanliga ve evrene dair iyimser görüsleri yerle bir ediyordu.s144

Dünyada Leibniz'in hakli olamayacagi kadar çok aci ve keder vardir.s146

1755 yilinda on sekizinci yüzyilin en kötü dogal afetlerinden biri meydana geldi: Lizbon depreminde 20.000'den fazla insan öldü. Porte kiz sehri sadece depremden degil, ayni zaman da deprem sonrasi olusan tsunami ve günler ce süren yanginlarla tahrip oldu. Yaşanan bu felaket Voltaire'in Tanriya olan inancını sarsmıştı. Böylesine korkunç bir olayın, nasıl daha büyük bir planin parçasi olabilecegini anlayamıyordu. Yaşanan bunca acı çok anlamsızdı. Iyi bir Tanrı böyle bir seyin olmasina neden izin verirdi?s146

Pangloss, baslarina gelen her kötülügün onlari bu mutlu sonuca götüren kaçınılmaz bir gereklilik oldugunu iddia etme ye basladiginda, Candide, tüm bunlar çok iyi, tamam, ama "bahçemizi ekmemiz gerek" der. Hikayenin son sözleridir bunlar ve okuyucu ya güçlü bir mesaj vermeyi amaçlarlar. İfade, kitabin kissadan hissesi, uzun şakanın esprili son cümlesidir. Bir anlamda Candide basitçe bahçenin ekilmesi ve bir seylerle mesgul olunması gerektigini dile getirir. Daha derin bir düzeyde ise bahçeyi ekmek, Voltaire'in sadece soyut felsefi sorunlar hakkinda konusmak yerine insanliga yararli bir seyler yapmak için kullandigi benzetmedir.s148

Voltaire filozoflar arasinda pek rastlanmayan bir özellige sahipti, zengindi.s148

Yaratici -Kutsal Saatçi veya Mimar-Tanri olmalidir. David Hume'un eserlerini kaleme aldigi on sekizinci yüzyilda birçok kisi bu dü sünceyi paylasiyordu, günümüzde de böyle düşünen pek çok kisi vardir.s151

Tanrinin varligini kanıtlamaya yönelik bu argüman siklikla Tasarim Argümani olarak bi linir. On yedinci ve on sekizinci yüzyilda yeni bilimsel buluşlar da bu düsünceyi destekler görünüyordu. Mikroskoplar küçük su canli larinin karmaşık yapısını açığa seriyor, teleskoplar güneş sisteminin ve samanyolunun ne kadar güzel ve düzenli oldugunu gösteriyordu. Bunlar da büyük bir titizlikle bir araya getirilmiş görünüyordu.s151

Hume kendi döneminin en büyük düsünürlerinden biri ol masina ragmen hiçbir zaman üniversitelerde bir is sahibi olamadi. Tanrinin varligina dair bildik argümanlara sert bir saldirida bulundugu Dogal Din Üzerine Diyaloglar'i (1779) ölü müne kadar yayimlatmamasini söyleyen dostlari ona dogru tavsiyede bulunmustu. .s152

Tasarim Argümani, dünyanin tasarlanmış gibi görünmesine dayanir. Hume, ise sirf tasarlanmis gibi görünüyor olmasi ger çekten tasarlanmis olmasini ya da tasarlayici nin Tanri olmasini gerektirmez, diyordu. S153

Tanri, genellikle, daha önce sözünü ettigi miz üç özel gücü elinde tutan varlik olarak düsünülür: Her seyi bilen, her seye gücü ye ten ve mutlak iyi. Gözlerimizin çok güçlü bir varlik tarafindan yapildigi sonucuna ulassak bile, bunu yapanin her seye gücünün yetece gine dair kanit gösteremezsiniz. Ayrıca gözün de bazi kusurlari vardir. Gözler bazen görmekte zorlanir ve birçok kişi bu yüzden gözlük takar. O zaman her seyi bilen, her seye gücü yeten, mutlak iyi Tanri gözlerimizi bu sekilde tasarlamis olabilir mi?s154

Hume'un saldirdigi bir diger argüman, mucizelerden yola çikan argümandir. Birçok din, mucizelerin oldugunu iddia eder.s155

Hume hiçbir zaman açikça ateist olduğunu söylemedi. Belki de degildi. Yayimlanmis görüsleri, evrendeki her seyin ardinda ilahi bir zeka oldugu, ancak bu ilahi zekanin nitelikleri hakkinda fazla bir sey söyleyemeyecegimiz seklinde okunabilir.s157

Mantıklı bir akıl yürütme, bize bu "Tanrinin" sahip olmasi gereken nitelikler hakkinda fazla bilgi vermez. Bazı filozoflar buna dayanarak Hume'un agnostik oldugunu düsünürler. Ancak o zamana kadar degilse bile, büyük ih timalle hayatinin sonuna dogru tam bir ateist olmustu. 1776 yazinda arkadaslari onu Edin burgh'da ziyarete geldiklerinde, Hume ölüm dösegindeyken dine dönmeyecegini açikça belli etmisti. Tam tersine. Bir Hiristiyan ın James Boswell, ona, ölümden sonra olacaklar konusunda endiseli olup olmadigini sordu gunda Hume ona öldükten sonra bir hayati olmayacagından emin olduğunu söylemisti. .s157

Bu adam, tiyatroda gördügü türde bir ilgiden keyif almiyordu, kırlarda tek başına yabani çiçekleri aramak onu daha çok mutlu ederdi. Peki kimdi bu adam? Neden herkes onu böylesine ilginç buluyordu? Cevabı bu adamin büyük İsviçreli düşünür ve yazar Jean-Jacques Rousseau (1712-78) olmasiydi.s159

Rousseau, hakiki dinin kalpten geldigine ve dini törenlere ihtiyaç duymadığına inaniyordu. Ama asıl başını derde sokan sey siyasi fikirleri oldu.s160

Genel iradeye göre hareket etmemiz gerektigini kabul etmemiz zorunludur. Bu görüse göre Genel iradeyi kabul etmeye zorlansak bile ancak ona uydugumuzda hakiki anlamda öz gür oluruz. Bu Rousseau'nun inancidir, ancak John Stuart Mill'in de (24. Bölüm) dahil oldugu sonraki pek çok düsünür siyasi özgürlügün, bireyin mümkün oldugunca kendi seçimlerini yapma özgürlügü olmasi gerektigini savundu. Insanligin zincire vurulmus oldugundan sika yet eden ve birini bir sey yapmaya zorlamanin baska türde bir özgürlük oldugunu ima eden Rousseau. s165

Genel Iradeye göre hareket etmemiz ge rektigini kabul etmemiz zorunludur. Bu görüse göre Genel Iradeyi kabul etmeye zorlansak bile ancak ona uydugumuzda hakiki anlamda öz gür oluruz. Bu Rousseau'nun inancidir, ancak John Stuart Mill'in de (24. Bölüm) dahil oldu gu sonraki pek çok düsünür siyasi özgürlügün, bireyin mümkün oldugunca kendi seçimlerini yapma özgürlügü olmasi gerektigini savundu. İnsanligin zincire vurulmus oldugundan sikayet eden ve birini bir sey yapmaya zorlamanin baska türde bir özgürlük oldugunu ima eden Rousseau'nun düsünceleri bir parça tekinsiz dir gerçekten de. Rousseau hayatinin çogunu, zulümden kaçmak için bir ülkeden digerine seyahat ederek geçirmisti( Onun tersine Immanuel Kant, dogdugu kentten hemen hemen hiç ayrilmadi. S165

Kant'in zihni oldukça düzenli ve mantıklıydı. Hayatı da öyleydi. Hiç evlenmedi ve her gününü kati bir düzene göre yasadi. Hiç vakit kaybetmemek için usagindan onu sabah beste uyandirmasini istemisti. Uyandiktan sonra biraz çay içer, bir pipo tüttürür ve ise koyulurdu. Oldukça üretken biriydi ve hayati boyunca çok sayida kitap ve makale yazdi. Daha sonra üniversitede ders verirdi. Ögleden sonra 6.30'da -her gün tami tamina ayni saatte yürüyüse .çikar, caddeyi bir bastan bir basa tam sekiz kez turlardi. Öyle ki, evinin oldugu Königsberg (bugünkü Kaliningrad) kasabasinin sakinleri, saatlerini onun yürüyüs zamanina göre ayarlarlardi. S167

En ünlü kitabi Saf Aklın Eleştirisi'nde (1781), bu sinirlari anlamli olanin sinirlarini zorlayarak kesfetti. Bu kitabi okuması  oldukça zordu: Kant'in kendisi de kitabi kuru ve muglak olarak tanimliyordu, hakliydi da. S168

Kabaca söylemek gerekirse, (Locke gibi) deneyciler bilmedigimizi düsünürken, (Descar tes gibi) rasyonalistler bildigimizi düsünü yordu. Locke dogustan bilginin olmadigini ve bir çocugun zihninin bos bir levha oldugunu ifade ettiginde a priori bilginin olmadigini öne sürüyordu. Bu, insana "a priori" ile "analitik"in ayni anlama geldigi izlenimini verir (ki bazi filozoflar için bu terimler birbirinin yerine kullanilabilirdi). Ama Kant için böyle degildi. O, dünyaya dair hakikati açiga çika ran, bununla birlikte deneyimden bagimsiz olarak ulasilan bilginin mümkün oldugunu düsünüyordu. Iste bu yüzden, bu durumu ta nimlamak için özel bir kategoriyi sentetik a priori bilgiyi öne sürdü.s171

Kant'a göre ahlak sadece ne yaptiginizla degil, onu neden yaptiginizla da iliskilidir.s174

Yardima muhtaç adama bu davranisinin ken disini cennete götürecegini düsündügü için yardim ettiyse, Kant' a göre bu hiçbir biçimde ahlaki bir eylem olmazdi. Bu, adami bir seylere ulasmanin bir yolu, bir amaç için araç olarak kullanmak olu.rdu. Adama sirf merhametten yardim ettiyse, yukarida gördügümüz gibi bu da Kant'in gözünde iyi olmayacakti. S176

Iyi Samiriyelinin hikayesini düsünün. Iyi Samiriyeli yol kenarinda yatan yardima muhtaç bir adama yardim eder. Samiriyeli disinda herkes adamin yanindan geçip gider. Peki, iyi Samiriyeliyi iyi yapan nedir? Eger Samiriyeli yardima muhtaç adama bu davranisinin ken disini cennete götürecegini düsündügü için yardim ettiyse, Kant' a göre bu hiçbir biçimde ahlaki bir eylem olmazdi. Bu, adami bir seylere ulasmanin bir yolu, bir amaç için araç olarak kullanmak olu.rdu. Adama sirf merhametten yardim ettiyse, yukarida gördügümüz gibi bu da Kant'in gözünde iyi olmayacakti. Ama Sa miriyeli, bunun ödevi ve benzer kosullarda herkesin yapmasi gereken sey oldugunu fark ettigi için adama yardim ettiyse, o zaman Kant iyi Samiriyelinin ahlaken iyi oldugunu kabul ederdi. S176

Kant hiçbir koşulda asla yalan söylenmemesi gerektigini düsünüyordu.s177

Kant, her durumda geçerli "yalan söylememe" gibi bazi ödevlerimiz oldugunu ileri sürmüstü. Gelgelelim Bentham, yaptiklarimizin dogrulu gu ve yanlisliginin olasi sonuçlara indirgen mesi gerektigine inanir. Bunlar şartlara göre degisebilir. Yalan söylemek her zaman yanlış olmayabilir.s187

Hegel'in yazıları korkunç bir zorluk taşır. Bunun bir nedeni tip ki Kant’ınkiler gibi çogunlukla oldukça soyut bir dille ifade edilmeleri ve Hegel'in sıklıkla kendi buldugu terimleri kullanmasidir. Hiç kimse, hatta muhtemelen Hegel bile tümünü anlamamıştır.s190

Tarihin belirli bir yolla gelistigine iliskin görüşü Karl Marx'a (bkz. 27. Bölüm) esin kaynagi olmus, Marx'in düsünceleri yirminci yüzyilin baslarinda Avrupa'daki devrimleri harekete geçirdigi için bu sayede tarihte olanlari kesinlikle degistirmistir.s191

Hegel'e göre gerçeklik, her zaman kendini anlama amacina dogru ilerler. Tarih hiçbir anlamda rastgele degildir. Bir yere dogru gitmektedir. Geriye dönüp bak tigimizda, böyle gelismek zorunda oldugunu görecegiz.s193

Tin için kullanilan sözcük, Geist'tir. Bilim in sanlari onun tam anlami hakkinda hemfikir degildir; kimisi "zihin" olarak çevirmeyi tercih eder. Hegel onunla, tüm insanliga iliskin tek bir zihin gibi bir seyi kastediyor görünür.s195

Hegel düsüncede ilerlemeyi sagladigimiz yollardan birinin, bir düsünce ile karsiti ara sindaki çatisma oldugunu düsünüyordu. He gel, kendi diyalektik yöntemini takip ederek hakikate yaklasabilecegimizi söyler.s195

Pek çok Hegel okuyucusunu endişelendiren sey, onun hayal ettiği ideal toplum çesidinde, güçlü düzenle yicinin toplum görüsüne uymayanlarin, özgürlük adına bu "rasyonel" yasam seklini kabul etmeye zorlanacak olusudur. Bu kisiler, Rousseau'nun paradoks içeren ifadesiyle "özgür olmaya zorlanacak"lardir.s197

Hegel ise, tersine, filozoflarin, belirli türden bir kendini-anlamaya eriştiklerini düşünür. Bu aynı zamanda gerçekligi ve tarihin tümünü anlamadir. Delphi'deki Apollon Tapinagi'na kazınmış "Kendini tanı" ifadesini hayata geçirmenin bir baska yoludur.s197

Çogu Batı filozofunun aksine Schopenhauer Dogu felsefesini derinlemesine okumuştu. Hatta masasinin üzerinde, onu en çok etkileyen filozoflardan biri olan Immanuel Kant'in heykelciginin yaninda bir de Buda heykelciği vardi.s200

Buda ve Kant'tan farkli olarak, Schopenhauer kasvetli, zor ve kibirli bir adamdi. Berlin'de bir hoca olarak is imkani buldugunda dehasından o kadar emindi ki verecegi derslerin Hegel'inkiyle tam olarak ayni saatte olmasi için israr etmisti. Bu hiç iyi bir fikir degildi, çünkü Hegel ögrenciler tarafindan çok sevildigi için, Schopenhauer'in derslerine çok az kisi katılmıştı. Schopenhauer daha sonra üniversiteyi birakti ve hayatinin geri kalanini ona miras kalan parayla geçirdi. s200

Yine de hayati katlanılabilir kılan bazi deneyimler vardir. Bunlar çoğunlukla sanattan gelir. Sanat, kisa bir süreligine de olsa, sonsuz çabalama ve arzu döngüsünden kaçinabilece gimiz sakin bir durak saglar. Bunu en iyi yapan sanat dali müziktir. Schopenhauer'e göre bunun böyle olmasi, müzigin bizzat iradenin bir kopyasi olmasindan kaynaklanir. Schopen hauer'a göre bu, müzigin bizleri böylesine derinden etkileme gücünü açiklar. Bir Beethoven senfonisini dogru ruh halindeyken dinledigi nizde yalnizca duygusal açidan uyarilmazsi niz: Gerçekligi oldugu haliyle bir an için gö rürsünüz.s204

Arzu döngüsünü kabullenmenin daha sira disi bir yöntemi de vardir. Ona yakalanmamak için basitçe dünyaya tamamen yüz çevir ve bir çileci ol: Yoksul ve iffetli bir hayat sür. Bu, ona göre varoluşla basa çikmanin ideal yoludur. Pek çok Dogu dini de bunu salik verir. Gelgelelim Schopenhauer yaslandikça sosyal hayattan elini etegini çekmis olsa da hiçbir zaman çileci bir hayat sürmedi. Yaşamının büyük bölümün de çevresinde insanlarin olmasindan zevk aldi, ask iliskileri yasadi ve güzel yemekler yedi, öyle ki insanin içinden ona ikiyüzlü demek geçer.s206

Çocuklugunuz boyunca diger çocuklardan ayri tutuldugunuzu hayal edin. Zamaninizi oyun oynayarak geçireceginize, özel hoca esliginde Yunanca ve cebir ögreniyor ya da oldukça zeki yetiskinlerle konusuyorsunuz. Acaba nasil biri olurdunuz? John Stuart Mill'in (1806-73) basina gelen az çok böyle bir seydi. Ona bir egitim denegi gibi davranildi. Babasi, Jeremy Bentham'in dostu olan James Mill, bir çocugun zihninin beyaz bir sayfa kadar bos oldugunu düsünen John Locke'la ayni fikri paylasiyordu. James Mill, bir çocuk dogru yetistirilirse onun bir dahiye dönüsme sansinin oldugunu düsünüyor du. S207

James, Sokrates'in sorgu lama yöntemini kullanarak, ogluna papagan gibi ezber yaptirmak yerine onun ögrendigi fikirleri kendi kendine kesfetmesini saglamayi istiyordu. S208

Mill daha da ileri gitti ve memnun bir aptal olmaktansa, memnuniyetsiz bir Sok rates olmanin daha iyi oldugunu söyledi. Bunun nedeni filozof Sokrates'in düsünmekle, bir aptalin elde edebileceginden çok daha incelikli hazlara ulasabilmesiydi. S210

Mill'in tek endisesi devletin insanlara ne yapacaklarini söylemesi degildi. "Çoğunluğun tiranlıgı" dedigi seyden, toplumsal baskilarin pek çok insanin olmak ya da yapmak istedigi seyin önüne engel koymasından da nefret ediyordu. S212

Bazıları, Mill'in özgürlüge yaklasiminin bireylerin kendi hayatlari hakkinda ne hissettigi konu suna fazla önem verdigini düsünüyordu (örne gin Rousseau'nun özgürlük kavramindan çok daha fazla bireyselcidir, bkz. 18. Bölüm). Kimileri ise, onun, ahlaki sonsuza dek bozacak fazla müsamahakar bir topluma giden kapıları açtigini düsünüyordu. S214

Mill, cinsiyetler arasinda daha fazla esitlik olmasini istiyordu. Evliligin, denkler arasindaki bir arkadaslik olmasi gerektigini savunuyordu. S215

"Büyükanneniz tarafindan mi, yoksa büyük babaniz tarafindan mi maymunlarla akrabasınız?" Bu, Piskopos Samuel Wilberforce'un Thomas Henry Huxley'e 1860'ta Oxford Dogal Tarih Müzesinde yaptiklari ünlü bir tartışma da küstahça sordugu sorudur. Huxley, Charles Darwin'in (1809-82) düsüncelerini savunuyordu. Wilberforce'un sorusu, hem hakaret hem de saka olsun diye sorulmustu. Ama geri tepti. Huxley alçak sesle, "Tanrım onu bana teslim ettigin için tesekkür ederim" diye mirildandi, sonra bilimsel düsüncelerle dalga geçerek tartışmaktan kaçınan bir insan yerine, bir maymunla akraba olmayi tercih edecegini söyledi. S217

Evrimin dogru olduguna inanmak için ateist olmaniz gerekmez: Pek çok inançli insan, Darwincidir. Ama hem Darwinci olup hem de Tanrinin bü tün türleri tami tamina bugün olduklari gibi yarattigina inanamazsiniz. S219

Bu seyahatten önce, gelecek vaat eden bir ögrenci degildi ve kim se onun insan düsüncesine bu kadar çarpici bir katki yapacagini beklemiyordu. Okulda bir dahi degildi. Babasi, oglunun ailesi için bir vakit kaybi ve utanç kaynagi olacagina inanıyordu, çünkü Darwin zamaninin çogunu fare avlayip vurmakla geçiriyordu. Gençken Edinburgh'ta tıp egitimine basladi ama basarili olamadı ve papaz olmak için Cambridge Üniversitesinde teoloji egitimine yöneldi. Boş zamanlarinda bitki ve böcek toplayan hevesli bir doga bilimciydi, ama tarihin en büyük biyolog larindan biri olacagina dair hiçbir belirti yok tu. Birçok açıdan, bir parça şaskın biri gibiydi. Ne istedigini gerçekten bilmiyordu. Ne var ki Beagle yolculugu onu tamamen degistirdi.s220

Darwin'den önce de, Darwin'in büyükbabasi Erasmus Darwin de dahil, hayvanlarin ve bitkilerin evrim geçirdigini öne sürenler olmustu. Charles Darwin'in ekledigi sey ise dogal seçilim yoluyla uyum saglama teorisidir, bu süreç çevrelerine en iyi uyum saglamis canlilarin özelliklerini sonraki nesillere aktarmak üzere hayatta kalmasina yol açar. Hayatta kalma mücadelesi her şeyi açıklar.s223

Meslektasi bir bilim insanina yazdigi mektu bunda, bu mesele üzerinde bir sonuca gerçek ten de varamayacağımızı belirtmisti: "Konunun bütünü, insan zihni için fazla derin."s225

Marx bir esitlikçiydi: Insanlara esit davranil masi gerektigini düsünüyordu. Fakat kapitalist sistemde -çogunlukla miras kalan bir servetten dolayi-parasi olanlar, gitgide daha zenginlesi yordu. Bu sirada, emeklerini satmaktan baska yapacak bir seyleri olmayan insanlar sefil ha yatlar yasiyor ve sömürülüyorlardi. Marx için tüm insanlik tarihi, bir sinif mücadelesi olarak açiklanabilirdi.s235

Marx'in görüsü, "herkesten yetenegine göre, herkese ihtiyacina göre"ydi.s238

1848'de Engels'le birlikte yazdigi Komünist Manifesto'da, dünya isçilerini bir lesmeye ve kapitalizmi devirmeye davet etti. Jean-Jacques Rousseau'nun Toplum Sözles mesi'nin (bkz. 18. Bölüm) bastaki satirlarini tekrarlayarak, isçilerin zincirlerinden baska kaybedecek hiçbir seyleri olmadigini ilan edi yordu.s239

Marx ve Engels, sinif mücadelesinin yerine, kimsenin toprak sahibi olmadigi, miras bira kilmayan, egitimin ücretsiz oldugu ve kamu fabrikalarinin herkesin ihtiyacini karsiladigi bir dünya vaat etmistir. Din ya da ahlaka da gerek olmayacakti. Din, daha sonra meshur olan ifadesiyle, "halkin afyonu"ydu: Insanlari, gerçekte baski altinda olduklarini fark edeme yecekleri sekilde uyutan bir uyusturucu gibiy di. Devrimden sonraki yeni dünyada insanlar, insanliklarini gerçeklestirebilecekti. Yapip ettikleri anlamli olacak ve herkese yararli ola cak sekilde isbirligi yapacaklardi. Devrim, tüm bunlari basarmanin yoluydu, bu da, zenginler öylece servetlerinden vazgeçmeyecekleri için siddet anlamina geliyordu. S239

James, "Tanrı vardır" ifadesinin oldukça farkli bir analizini sundu. Söz konusu ifade nin dogru oldugunu düsünüyordu. Onu dogru yapan sey, sahip olmasi yararli bir inanç ol masidir. Bu sonuca varirken Tanrinin varligina inanmanin faydalarina odaklandi. Bu onun için önemli bir konuydu ve bundan dolayi, dinsel inancin sahip olabilecegi genis kapsamli et kileri inceledigi Dinsel Deneyim Türleri (1902) adini tasiyan bir kitap yazdi. S247

Belki de Charles Darwin'in evrim teorisinden etki lenerek, Übermenschi insanligin gelisimindeki bir sonraki adim olarak görmüstür. Bu bir parça endise vericidir, çünkü kendilerini kahra man olarak görenleri destekliyor ve baska in sanlarin çikarlarini düsünmeden onlarin akil larina eseni yapmalarini istiyor görünür. Daha da kötüsü, bu, Nazilerin Nietzsche'nin eserle rinden aldiklari ve üstün irk hakkindaki çar pik görüslerini desteklemek için kullandiklari bir fikirdi, ancak birçok arastirmaci Nazilerin Nietzsche'nin gerçekte yazdigi seyi çarpittigi ni iddia eder.s257

Freud, erkeklerin hepsinin, babalarini öldürmek ve anneleriyle birlikte olmak gibi bilinçdisi bir istege sahip olduguna inaniyordu.s262

Russell için Tanrinin insanligi kurtarmak için müdahale etmesi olanaksizdi.Tek sansimiz, aklimizin gücünü kullanmakti.s269

Bertrand'in dinsiz "manevi babasi," filozof John Stuart Mill'di. S270

Wittgenstein, ögrencilerine, felsefe kitaplarini okuyarak vakit kaybetmemelerini söylemisti.s295

Heidegger, bazilarinin felsefe ye büyük bir katkisi oldugunu, bazilarininsa kasitli olarak anlasilmaz bir dil kullandigini düsündügü, inanilmaz derecede zor bir kitap olan Varlık ve Zaman'i (1962) yazmakla meşguldü.s305

Eichmann kendi bakis açisindan sadece tren saatlerini ayarliyor olsa da, ona yap denilen seyi sorgulamadigi ve emirleri yerine getirdigi için kitlesel katliamin bir parçasi olmustu. Davasi sirasinda bir ara, emirleri izleyerek dogru seyi yapmisçasina, Immanuel Kant'in ödev ahlaki teorisine göre hareket ettigini bile iddia etmistir. Eichmann, Kant'in insanlara saygili ve onurlu davranma nin ahlakin temeli oldugu inancini anlamakta tamamen basarisiz olmustur.s309

Hz. M.Emin Bozyiğit


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder