27 Ocak 2017 Cuma

İrtidat \ Taha Cabir Alvani


Araştırmanın metodolojisi; geleneksel felsefi yaklaşım, analitik yaklaşım ve tümevarımlı tarihsel yaklaşımın birleşimidir. Çalışmada ele alınacak sorun, bireylerin inanç değiştirmesi (bireysel irtidat) ve bunun düşünce, anlayış ve davranışta yaptığı değişikliklerdir. Eşkiyalık, silahlanma veya din değiştirme propagandası gibi kolektif hareketleri kapsamamaktadır.

İrtidat ölüm cezası gerektiren bir suç mudur?

İslam’ın doğuşundan sonra 3 asır boyunca hükmü konusunda ihtilaflar var olmasına rağmen, sonradan tartışılmasını engellemek amacıyla icma olduğu iddiası ortaya atılmıştır. Bu iddia ile öncesinde tartışmada aksi yönde fikir sahibi olan Ömer b. Hattap, İbrahim en-Nehai, Süfyan es-Sevri gibi alimlere söz düşmez olmuştur. Gerçekten icma var mıdır? Dinden dönme eylemini ele alırken bireyin kendi kişisel görüşleri ve kanaatlerini açıklama hakkına mı, yoksa toplumun kutsal saydığı şeyleri koruma ve kollamaya mı öncelik verilmelidir?
Bir iki yüzyıl öncesine kadar her ulus kendi kimliğinin en hayati unsuru olarak dini görür ve ulusal kimliği korumanın da toplumsal kuralların yapıtaşı olduğunu kabul ederdi. Dolayısıyla irtidatla ilgili yapılan çıkarımlarda fıkhi hüküm ile bu yargı çokça birbirine karışmaktadır.
İrtidat hükmü ciddi olarak ilk defa Cemalledin Afgani, Muhammed Abduh, Raşid Rıza gibi alimlerce tartışılmaya başlandı. Zamanla bazı alimler hükme ve bu konunun hükme bağlandığına ilişkin kanıtlara dair kuşkularını da dillendirmeye başladılar.
20. yüzyılda meydana gelen sınırlı sayıdaki irtidat olaylarının çoğunda olay kişi ve devletin ilişkisinden çıkıp batılı ülkeler ve siyasi cephelerle birlikte sembolik bir hak ve özgürlük savaşına dönüşmüştür.
2006-Abdurrahman Abdulmennan (Afganistan)
1985-Mahmud Muhammed Taha (Sudan)
1975-KralFaysal (Mısır)
1989-Selman Rüşdi (İran)
1972-Farac Fuda (Mısır)
Hasan Hanefi (Mısır) (idam edilmedi, ölüm tehditleri aldı)
Nasr Hamid Ebu Zeyd (Mısır) (idam edilmedi, 2010 da vefat etti)

Müslüman Hukukçular ve Hudud Teriminin Kullanımı

Had sınır, yasak anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim de geçtiği 14 ayetten on biri aileyle ilgili konulardır. Bu yüzden bazı müslüman hukukçular had terimini Allah tarafından belirlenmiş ve bu yüzden kısas hükmünü de içeren herhangi bir ceza olarak tanımlar.
Kur’an-ı Kerim de hırsızlık, zina ve zina iftirası için belirlenen cezalardan hemen hiçbirisi had sözcüğü ile ifade edilmemiştir. Oysa bu cezalar çok açık şekilde belirlenmiştir. O halde tartışılmaz kabul edilen bu terimin Kur’ani kullanıma aykırılığı nedendir?
Alvani bunu ceza sisteminin iktidar için çok kritik bir araç olmasına ve meşruiyeti Kur’an a dayandırma isteğiyle fıkha yapılan müdahalelere bağlıyor.
Son peygamber, beraberinde Allah’ ın ezeli ve ebedi kitabı olan Kur’an-ı Kerim’ in sürekli gelişen, daha kapsayıcı ve evrensel anlamını içeren bir anlayış getirmiştir. Bütün olarak algılandığında Rasulün yaşamı ve örnekliği hakikati izlemenin yolunu gösterir ve körü körüne yapay bir taklitten çok, anlayış ve örnek alma modeli sunar. İslam’ ın tüm çağ v kuşakları hedef alması nedeniyle Allah Rasulü Kur’an-ı Kerim in anlamlarını kendisine ait nihai bir yorum veya tefsirle sınırlamamış veya belirlememiştir. Bunun yerine Allah’ a itaatiyle, yaşamıyla ve örnekliğiyle Allah’ ın insanlara sık sıkı sarılmalarını emrettiği Kur’an ı, onun emirlerini ve içindekileri, benzemeye çalışma ve itaat metodolojisi denebilecek bir yolla somutlaştırmıştır. Bu en çok fıkhi hükümler içeren ayetler için geçerlidir.
Sünnet, tahriri ve sözel yönüyle Kur’an ın kendi kendini açıklamasının yanısıra Kur’an ayetlerinin en doğru açıklamasını temsil eder.

İrtidat Geçen Ayetler

“İçinizde dininden dönüp kafir olarak ölen olursa, bunların işleri dünya ve ahirette boşa gitmiş olur. İşte cehennemlikler onlardır, onlar orada temellidirler.” (Bakara 2/217) =Dinden dönenlerin hem bu dünyada hem ahirette çalışmaları değersiz demek.
“İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten , kendilerine belgeler geldikten sonra inkar eden bir milleti, Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimleri doğru yola eriştirmez” (Ali imran 3/86) =İrtidat doğru yola iletilme hakkının ve bunun kabul edilmesi talebinin reddini gerektirir demektir.
“İnandıktan sonra inkar edip, inkarda aşırı gidenler var ya, onların tevbeleri kabul edilmeyecektir. İşte sapıklar onlardır.” (Ali imran 3/90) = Dinden dönmenin tekrarlanması veya bunda ısrarcı olma tevbenin kabulünü önler demektir.
“Doğrusu inkar edip inkarcı olarak ölenlerin hiç birinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir. İşte elem verici azab onlaradır, onların hiç yardımcıları da yoktur.” (Ali imran 3/91) =Kafir olarak ölmenin ilahi cezası hayattayken yaptığı hiçbir amelin kabul edilmemesinin yanısıra affedilmek için sunulabilecek hiçbir fidyenin de kabul edilmemesidir demektir.
“ Ey inananlar! Kitap verilenlerin bir takımına uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi kafir olmaya çevirirler.” (Ali imran 3/100)
“Birtakım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı günde büyük azab onlaradır. Yüzleri kararanlara ‘inanmanızdan sora inkar eder misiniz, inkar etmenizden dolayı tadın azabı’ denecektir.(Ali imran 3/106)
“İmanı inkar ednler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar” (Ali imran 3/177) = mühlet hesap gününe kadarki süredir
“Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki; Allah sevdiği ve onların O’nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu Allah’ ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah herşeyi kaplar ve bilir.” (Maide 5/54)
“Doğrusu inanıp sonra inkar edenleri, sonra inanıp tekrar inkar edenleri, sonra da inkarları artmış olanları Allah bağışlamaz, onları doğru yola eriştirmez.” (Nisa4/137)
“İnsanlar içinde Allah’ a bir yer kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Bu dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.” (Hac 22/11)

İrtidat:

İrtidat, bir kimsenin İslam’ ı ve imanı Allah’ ın emrine uygun bir şekilde kabul ettikten sonra, bunlardan uzaklaşmasını anlatır. Bu uzaklaşma eylemi
1.önceki dinine dönmesini
2.başka bir üçüncü dine geçmesini
3. ateizmi ve herhangi bir dine inanmamayı seçmesini kapsar.
Kur’an ın bu terimi islamdan hem maddi hem manevi uzaklaşmayı kasteder.
*İrtidat sözcüğü de riddet sözcüğü ile aynı anlama, yani kişinin geldiği yere geri dönmesi anlamına gelir. Bununla birlikte riddet sözcüğü yalnızca dinden dönme ile bağlantılı olarak kullanılırken, irtidat diğer şeyler için de kulanılır.
Asr-ı Saadet dönemi yüzlerce müminin sonradan münafığa dönüşümüne veya dinden çıkışına tanıklık etmiştir. Aslında bu irtidat olayları Allah’ ın Rasulüne ve İslam ümmetine zarar verecek düzeye kadar ulaşmıştır. Bu yüzden Rasulullah’ a özellikle Medine’ ye hicretinden sonra, bu kimselerin kimlikleri bildirilmiş ve oluşturdukları tehdidi bertaraf etme yetkisi verilmiştir. Ancak Allah’ ın Rasulü “Muhammed kendi ashabını öldürüyor, insanlara dinini dayatıyor veya insanları dinini kabul etmeye zorluyor” denilmemesi için onlara dokunmaktan kaçınmıştır. Sadece Allah Rasulü 629 yılında Mekke’yi fethettiğinde, komutanlarına Müslümanlara karşı savaşanlardan başka hiç kimseyi öldürmemelerini emrettiği halde hususen belirttiği 6 erkek ve 4 kadının Kabe’ ye sığınmış dahi olsalar öldürülmelerini emretti. Bunun nedeni bu kişilerin müşrikleri Müslümanlara karşı savaşmaya kışkırtmaları ve dinden dönmenin yanısıra başka suçlar da işlemiş olmalarıydı.
İman ettikten sonra küfre dönenlerin ölüme mahkum edilmesini öngören vahyedilmiş bir ceza yoktur. Ne Kur’an-ı Kerim de ne de Paygamber’ in sünnetinde Rasulullah’ ın irtidat için bir ceza belirlediğinin işareti mevcut değildir. Peygamberin böyle bir cezadan haberi olsaydı uygulamakta tereddüt etmezdi. Peygambere atfedilen hadisler bulunduğunu görüyoruz. Bunların arasında en çok bilineni Müslüman hukukçular arasında en çok alıntı yapılan “kim dininden dönerse onu öldürün” hadisidir. Bu hadis islamın ilk dönemlerinden sonra yaygınlık kazanmıştır ancak öncesinde hem ravi silsilesi eksik hem de Mürsel ve ahad hadis olarak değerlendiriliyordu.

Hazırlayan: Nur Şirin Büyükcoşkun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder