27 Ocak 2017 Cuma

Dinlerin Diğer Dinlere/Din Mensublarına Bakışı Üzerine - Merve Sağlam

        

 Hoşgörünün kalktığını, insanın insana saygısının yok olduğu bir dönemde dinlerin diğer dinlere bakışı konusunda kelam etmek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Ama Nasrettin hocanın göle yoğurt çalma hikâyesi gibi, olur ya belki bize bir ışık tutar, olur ki bir şeylerin farkına varırız umudu ile bu yazıyı ele alıyorum. Yazıya başlamadan önce bir haber sitesinde karşılaştığım dünyanın en komik dini fıkrası seçildiğini söyledikleri fıkrayı buraya alıntılamak istiyorum.
          Köprüden geçmekte olan yobaz, bir adamın intihar etmek üzere olduğunu görür. Koşarak yanına gelir ve ‘Dur, sakın yapma’ der. Adam ‘neden’ deyince yobaz, ‘Yaşamak için birçok neden var’ karşılığını verir ve aralarında şu konuşma geçer:
            - Dindar mısın?
            + Evet.
            - Ben de... Hıristiyan mısın Budist mi?
            + Hıristiyan.
            - Ben de... Katolik mi yoksa Protestan mısın?
            + Protestan.
            - Ben de... Episkopal mi yoksa Baptist misin?
            + Baptist.
            - Ooo, ben de... Tanrının Baptist Kilisesi’nin mi, yoksa İsa’nın Baptist Kilisesi’nin mi üyesisin?
            + Tanrının Baptist Kilisesi’ne.
            - Ben de... Tanrı’nın reformcu Baptist Kilisesi mi, Tanrı’nın orijinal Baptist Kilisesi mi?
            + Tanrı’nın reformcu Baptist Kilisesi.
            -Ben de... 1879 tarihli mi, yoksa 1915 tarihli reformdan yanasın?
            + 1915.
     Yobaz, ‘Vay kâfir vay’ diyerek adamı köprüden aşağı iter! [1]
  
    Dinimizi genellikle özgür bir iradeyle seçmediğimiz malum, coğrafyanın kader olduğu kişinin bir dinin içine doğduğu gerçek. Türkiye’de doğar doğmaz bebeklerin kulaklarına okuduğumuz ezanlara bakarsak bu söylemlere pek de yabancı olmamamız gerekir. Zira Hick’e göre bir dindar Yahudi’nin Yahudiliği hakikate götüren tek din olarak görmesinin sebebi Yahudi bir ailede doğmuş olmasıdır.[2]
    Makalenin konusunu teşkil eden dinlerin diğer dinler ve din mensuplarına bakışı konusuna dönmek istiyorum. İlk olarak Buda’nın diğer dinlere bakışı konusunu ele alacağım. Buda’nın yolu dışında kurtuluşa erebileceğini söyleyen gruplarda, başka gruplarda bulunan hakikati, iyiliği, güzelliği alabileceğini böyle öğretilerini takip edebileceğini söylemiştir. [3]  Herhangi bir dini gruba mensup olmadan da kurtuluşa erebileceğini, çünkü kamil insanın peşinden gitse de gitmese de onun aslında yaptığı şeyin işaret etmek, açıklamak, analiz etmek olduğunu fakat asıl olanın uygulamak olduğunu kim iyi şeyleri uygularsa bu yolu kimin bulduğunun bir önemi olmadığını söylemiştir. Fakat ona seçkin sekiz katlı yolu onun belirlediği şekilde uygulamazsa kurtuluşa eremeyecektir. [4] Bu yolu kabul edenler arasında da herkes eşit derecede bir kurtuluşa sahip olmayacaktır bir kast sistemi ile onları da gruplandırmıştır. Buda’nın yolunun dışında kurtuluşun olamayacağı görüşü ise, döneminin dini yaşantılarını tecrübe etmiş olması ve kurtuluşun onlarda olmadığını düşünmesi ve onları gerçek anlamda terk etmeden de kurtuluşa eremeyecek olunmasını söylemiştir. Dönemindeki dini-felsefi grupları da artık şakirtleri artıp kendine eleştiriler gelmeye başlaması sebebiyle eleştirmesi hatta kendi sekiz katlı yoluna uymayan uygulamalarla yer yer dalga geçmesi de vakidir.[5]
    İkinci olarak yaklaşık dört bin yıllık bir geleneğe sahip olan Hinduizm’i ele almak istiyorum. Hinduizm’de ilk dikkatleri çeken bütün dinleri kapsadığını söyledikleri, din üstü bir kavram olduğuna inandıkları Sanata Dharma ismini verdikleri dinleridir. [6]  Caynist ve Budist sistemlerle ilgili onlarda pek çok Vedik unsur bulunduğu ve bunu inkar ettiklerini söylerler.  Adhilkara dedikleri kavram ile aslında toplumu kişilerin tabii benliklerine göre sınıflandırma işini yaptıkları fakat ileri de bu sınıflardıma sadece güç farklılıklarında değil dini kast sistemi oluşturmada da kullanılmıştır.[7] Dini çoğulculuk konusunda da Ramakrisha, Tanrı’nın bir lütfu olduğunu söyler. Fakat dini farklılık ne kadar çok olursa olsun tek hedefin Tanrı’nın idrak edilmesi olduğunu söyler.
    Üçüncü olarak ele alacağım konu olan Hristiyanlığın, Yahudilik ve İslam’a bakışı olacak. Hristiyanlık diğer dinlere karşı çıkmayı bırakın onların varlığından bile bahsetmeyi gerekli görmemiştir. Bunun sebebi Hristiyanlık dışında bir dinin olduğunu kabul etmeyişleridir. Yahudiliği kabul etmekle birlikte onun da Hristiyanlık gelince ortadan kalktığını söylemiştir. Önceleri küçük bir çevrede olan Hristiyanlar, Kilise dışında kalanların ebedi cehennemde kalacaklarını söylemişlerdir. Esasen Hristiyanlığın diğer dinlere bakışı keşiflerin yapılması ile başlamıştır. Fakat bu başlangıç Hristiyanların üst üste zaferler alması ile on yıl içinde herkes Hristiyan olacak kehaneti ile devam etmiştir. [8]  Hristiyanlığın Yahudiliğin devamı olarak düşünülmesi sebebiyle bir sempati olmasına rağmen Yahudilerin Hristiyanları asla kabul etmeleri etkiye tepki oluşturmuştur. Ve zamanla bu tepki büyümüş Hristiyanların eserlerinde Hz. İsa’nın Yahudilere verildiği düşüncesi ile de bütün tarihte tanrı katili olarak görülmüştür.  Daha sonra bu eşik iyice artmış artık Yahudilerin bütün davranışları terk edilmeye kutsal günü dahi değiştirmeye kadar gitmiştir.  Hatta Yahudilere baskı yapmaya kadar gitmiştir.  Bunu da teolojik esaslara dayandırmakta geri kalmamışlardır.[9] Araları bir dargın bir barışık devam ederken 1965 yılında Nostra Aetate isminde Hristiyanlar ve diğer dinlerle özellikle Yahudilikle ilgili kısımda bir uzlaşma olduğu görülür. Fakat bu bir diyolog değil monologtur, Hristiyanlar kendi kafalarında oluşturduğu Yahudi imajıyla bir uzlaşma sağlamıştır.  Katolik Kilise’sinin İslama’a bakışı konusuna gelecek olursak, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında Yahudiler gibi büyük aşılmaz problemler görülmemiştir. Buna rağmen aralarında güllük gülüstanlık bir ilişki olduğunu da söyleyemeyiz. İslam için, asılsız iddialar ihtiva ettiğini, kılıçla yayılmış bir şiddet dini olduğunu, Hz. Muhammed’in şehvet düşkünü ve sahte bir din kurucusu olduğunu söylemişlerdir. [10]  Vatikan Konsili ile aradaki bağlar kuvvetlendirilmeğe çalışılmış, II. Vatikan Konsili ile de Yahudiler de olduğu gibi metodları ve diyalogları belirlenmiştir. Genel olarak bakarsak aslında II. Vatika Konsil’inde hoşgörü vurgusu yapılmakla beraber kurtuluşun sadece Kilise ile olacağını söyleyerek, ‘’Evet size kabul ediyoruz, fakat kurtuluşunuz ancak bizim dinimize girerseniz olur.’’
   Dördüncü ve son olarak Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışını ele alacağım.  Yahudiler Yahudi olmayanları ikiye ayırır bunların Nuhi yani yedi temel esası kabul eden ve uygulayan kimseler, bunların dışında kalanlar bunlara da putperest derler. Yahudilikte bildiğimiz üzere bir insanın Yahudi olabilmesi için en azından annesinin Yahudi olması gerekmektedir. Sanırım kendi dinleri konusunda en tutucu din Yahudiliktir. Fakat bu konu ile ilgili de zamanla genişlik sağlayanlar vardır. Fakat Ammonlularla Moablıların, onuncu nesle kadar Yahudiliğe girmesi hususunda kesin yasalar da vardır.[11]  Fakat diğer dinlerde olduğu gibi diğer halkların ahlak öğretileri takdirle karşılanmaktadır.  Yahudilerin Hristiyanlara bakışı konusunda ilk önceleri kendilerinin devamı olduğu düşüncesi ile olumlu daha sonra ise büyü ihtimal siyasi sebeplerle olumsuz olmuştur. Yahudiler Hristiyanları; İsa’nın Allah yerine kendisini otorite sayması, Tanrı’yı üçlemeleri, Tanrı’nın İsa’da vücut bulduğunu düşünmeleri, İnsan ve Tanrı arasında aracı koymaları, günahın miras olarak babadan oğula geçtiğini söylemeleri, sadece İsa’ya iman etmekle kurtuluşu erileceğini söylemeleri, Yeni Ahit’i ilahi vahiy olarak kabul etmeleri nedenleri ile eleştirirler. [12] Bir yandan Hırisyanlığı kendilerine en yakın din kabul ederken bir yandan da şirk içinde olduklarını söyleyecek kadar da çelişkidelerdir.  Yahudiliğin İslam’a bakışı konusunda ise bilindiği üzere Yahudilik ve arap saydıkları Müslümanlar arasında aşılmaz bir düşmanlık vardır. Yahudilere göre İsmail’den soyu türeyen arapların İbrahim’in en hayırsız oğlundan türediğini söylerler. İsrailoğulların İsmail’e karşı kini Müslümanlar üzerinden devam etmiştir.  Fakat olumlu tavır takınanları da vardır bu olumlu tavır ise ehven-i şerden ileri gidememiştir. Birbirlerinin benzer yönleri konusunda ise şunları söylemişlerdir; ikisi de monoteist bir dine sahiptir, ibadethanelerine tasvir yapılmasını tasvip etmezler, sünnet olurlar, domuz eti yemezler, dini otoriteleri rahipler değil bilginlerdir. [13]
                   Sonuç olarak; dinlerin diğer dinlere bakışı konusu aldığımız bu yazımızda fark ettik ki, her din kendi dinini öne çıkartıp kurtarılmış oldukları konusunda hem fikirler. Bazı dinlerde başka dinlere hoşgörü en üst seviyede olmasına rağmen bazı dinlerde bu hoşgörünün daha az olduğunu görüyoruz.  Hepsi bu dünyada bulunabilirsiniz, hayatınızı idame edebilirsiniz fakat bizim istediğimiz şeylere uymak zorundasınız, siz ne olursanız olun bizim kalıplarımıza göre muamele görürsünüz,  mutlu bir hayat da yaşarsınız amma velakin ‘’Hepiniz öteki dünyada yanacaksınız!’’ diyor adeta!




[1] Hristiyan web sitesi, ‘Ship of Fools’
[2] Dini Çoğulculuk Problemine Çözüm Önerisi,  A. ASLAN, Müslümanlar ve Diğer Din Mensupları Müslümanların Diğer Din Mensuplarıyla İlişkilerinde Temel Yaklaşımlar, Ankara, 2004
[3] Buda’nın diğer dinlere bakışı, Fuat AYDIN, DİVAN, 2004, 1, syf.112
[4] AYDIN, Age, syf.119
[5] AYDIN, Age, syf. 123
[6] Hinduizm’in Diğer Dinlere Bakışı, A. YİTİK, Dinler Tarihi Araştırmaları-1, Sempozyum, 08-09 Kasım 1996, Ankara syf. 130
[7] YİTİK, Age, syf 133
[8] Katolik Kilisesi’nin Kurtuluş Öğretisi Açısından Yahudiliğe ve İslam’a Bakışı, B. ADAM, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt XII, syf. 197
[9] ADAM,  Age, syf. 202
[10] Watt, Günümüzde Islam ve Hıristiyanlık. sf. 21, ADAM, Age, syf. 216
[11] Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a Bakışı, B. ADAM, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXVII. Cilt syf. 339
[12] ADAM, Age, syf. 348-349
[13] ADAM, Age, syf. 356

1 yorum: