William Blake 28 Kasım 1757'de dört kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. İngiltere'nin sanayi, politik ve kültürel yaşamında kökten değişikliklerin gerçekleştiği bir devrim çağında yaşadı.
Yaklaşık sekiz yaşından itibaren 'düşsel görüntüler' (vizyonlar) görmeye başladı, şafakta harmancılar
arasında ve Dulwich’te bir ağaç üzerinde melekler gördü.
Londra'da götürü iş yapan bir gravürcü olarak çalışırken, Blake giderek kendini oluşturmaya başladı. 1782'de Catherine Sophia Boucher ile evlendi. Bir Battersea bostancısının okuma-yazma bilmeyen kızı olan Catherine "değerli mücevherlerin çok renkli alevi gibi" zeki ve duyarlı bir kadına dönüştü. Blake'in işine yardım etti, zor zamanlarında yakın bir yoldaş oldu ve onun sıra dışı yabama biçimine hoşgörüyle yaklaştı.
"Bu Dünyada bir İnsanın mutlu olabileceğini hissediyorum. Ve Bu Dünyanın imgelem ve Vizyon Dünyası olduğunu biliyorum. Bu Dünyada resmini yaptığım her şeyi görüyorum, ancak Herkes aynı şeyi göremez. Cimrinin Bakışına göre Altın Para Güneşten daha güzeldir ve Eski bir Para kesesinin Üzümlerle dolu bir Asmadan daha güzel boyutları vardır. Bazılarında sevinç göz yaşları akıtan ağaç Diğerleri için sadece yolda duran Yeşil bir nesnedir. Bazıları Doğayı Alay konusu ve Biçimsizlik olarak görür, ve bunlara göre boyutlarımı düzenlemeyeceğim; ve Bazıları Doğayı hiç görmez. Fakat İmgelem insanının Bakışına göre Doğa İmgelemin kendisidir. Bir insan neyse onu görür."
Blake 12 Ağustos 1827 de, her zaman yaşamış olduğu gibi koyu bir yoksulluk içinde öldü. Savaş ve endüstriyel değişim ile yıkılmış bir dünyada, kendisinin gizemci, düşsel ve özgürlükçü dürtüleriyle hiçbir bağlantısı olmayan maddeci ve zalim bir çağda doğmuş olması onun şansızlığıydı.
"Modern felsefenin ileri sürdüğü gibi bir Ruh ve bir Vizyon, bululumsu bir duman ya da boş bir şey değildir: onlar ölümlü ve çürüyen doğanın üretebildiği bütün şeylerin ötesinde örgütlenmiş ve inceden inceye birbirlerine eklemlenmişlerdir. Çürütmekte olan ölümlü gözünün görebildiğinden daha güçlü ve daha iyi ışıkta, daha güçlü ve daha iyi ayırt edici özelliklerde imgelemeyen, hiçbir şekilde inıgeleyemez"
Blake bir kum tanesinde bir dünya görebilen kişilerden biridir:
Bir Kum Tanesinde bir Dünya görmek
Ve bir Cennet bir Yaban Çiçeğinde,
Avuçlarında Sınırsızlığı tutmak
Ve Sonsuzluğu bir vakitte.
...
Aşk Bahçesi'ne gittiğimde,
Ömrümde görmediğim şeyi gördüm,
Bir kilise yapılmış ortasına
Çayırda oynadığım yerin.
Ve bu kilisenin kapıları kapalıydı
Ve üzerlerine 'Yapmayacaksın' yazılıydı.
Sonra pek çok güzel çiçeğin açtığı
Aşk Bahçesi'ne geri döndüm.
Ve mezarlıklarla dolu olduğunu gördüm
Ve çiçeklerin olması gerektiği yerde mezar taşları
Ve kara cüppeleri içinde papazlar dolanıyorlardı
Ve hazlarımı ve arzularımı bağlıyorlardı dikenli çalılarla.
...
Kiralık Thames ırmağının aktığı yerin yakınında
Kiralık caddeleri dolaşıyorum
Ve karşılaştığım her yüzde işaret,
Zayıflığın işaretleri, hüznün işaretleri.
Her insanın her çığlığında,
Her çocuğun korku dolu çığlığında,
Her seste, Her yasakta,
Aklın sahte kelepçelerini işitiyorum.
Nasıl da baca temizleyicisinin ağlayışı
İftiracı kiliseyi dehşete düşürüyor;
Ve talihsiz askerin iç çekişi
Saray duvarlarının aşağısında kan içinde akıyor.
Oysa geceyarısı caddeleri içinden işitiyorum
Nasıl da genç Orospunun lanetinin
yeni doğmuş bebeğin gözyaşlarını kuruttuğunu
Ve evlilik tabutunu hastalıklarla mahvettiğini.
...
Cennet ve Cehennem’in Evliliği’nden:
Hapishaneler Yasanın taşları,
Kerhaneler Dinin tuğlaları ile inşa edilir.
Tavuskuşunun kibri, Tanrının görkemidir.
Keçinin şehveti Tanrının ihsanıdır.
Aslanın gazabı Tanrının bilgeliğidir.
Kadının çıplaklığı Tanrının yapıtıdır.
Kederin aşırısı güldürür. Neşenin aşırısı ağlatır.
Aslanların kükremesi, kurtların uluması, fırtınalı denizin
öfkeden kabarması ve yok eden kılıç insan gözünün
göremeyeceği kadar büyük olan sonsuzluğun parçalarıdır
Tilki kendisini değil, tuzağı suçlar.
Zevk döller. Üzüntü doğurtur.
…
Bir tırtıl yumurtalarını bırakmak için nasıl en güzel
yaprakları seçerse, rahip de lanetini bırakmak için en
güzel hazları seçer.
Küçük bir çiçek yaratmak çağların işidir.
Bağlayanları lanetle: Gevşetenleri kutsa.
En iyi şarap en eskisidir, en iyi su en yenisidir.
Dualar saban sürmez! Şükürler hasat biçmez!
Hazlar gülmez! Acılar ağlamaz!
…
Ta ki bazılarının yarar sağladığı ve zihinsel tanrıları gerçek kılmaya veya nesnelerinden soyutlamaya kalkışarak avamı köleleştiren bir dizge oluşuncaya dek; böyle başlamıştır Rahiplik.
Şiirsel masallardan tapınma biçimleri çıkararak.
Ve en sonunda. Tanrıların böylesi şeyler buyurmuş olduğunu bildirdiler.
Böylelikle insanlar. Bütün Tanrılann insanın gönlünde barındığını unuttular.
Bir de kırılgan adamlar vardır, onların mesleği de aşık olup söyleyememektir. Onlar William Blake'in şakirdleridirler: "ancak söylenemeyen aşk, aşktır." Onların aşk derdiyle başları hoştur ve söyleyebilseler, konuşabilseler aşk sanki buharlaşıverecek, büyü bozuluverecektir. Onların şifaları ızdıraplarının ta kendisidir. Şiir okurlar yazı yazarlar. Bu çocukların kalpleri iflah olmaz, gittikleri her şehirde, vardıkları her sahilde bir yürek sızısını da beraber taşırlar.
Bir de kırılgan adamlar vardır, onların mesleği de aşık olup söyleyememektir. Onlar William Blake'in şakirdleridirler: "ancak söylenemeyen aşk, aşktır." Onların aşk derdiyle başları hoştur ve söyleyebilseler, konuşabilseler aşk sanki buharlaşıverecek, büyü bozuluverecektir. Onların şifaları ızdıraplarının ta kendisidir. Şiir okurlar yazı yazarlar. Bu çocukların kalpleri iflah olmaz, gittikleri her şehirde, vardıkları her sahilde bir yürek sızısını da beraber taşırlar.
W. Blake, "Âdem'i Yaratan Tanrı"
Eserin konusu, ilk insanın yaratılışıdır. Tevrat'taki Genesis (Yaratılış) bölümünün resimlemelerinden biridir. İbranice Elohim olarak adlandırılan Tanrı'nın, ilk insanı yerdeki topraktan şekillendirmesi üzerine kuruludur. Renk sembolizminin yoğun olarak kullanıldığı eserde, Tanrısal bir yaratılış sürecini bize tam anlamıyla hissettiren altın sarısı, gaipler âlemini simgelemektedir. Altın sarısının içindeki yer alan kırmızı ile tanrısal hâkimiyet ve güç gösterilmeye çalışılırken, yeryüzünün yeşil renkte gösterilmesi ile maddesel yaşama ait olgular da eserin renk sembolizmine katkı yapmaktadır. Âdem'in başında olan eliyle ona yaşam soluğunu veren Tanrı'nın bu hareketi, Âdem'in bedenini yavaşça terk etmekte olan solucandan da anlaşılabilir. Kutsallığın dolmaya başladığı bedenden dünyevi olgular ayrılmaya başlamıştır. Tanrı, yeryüzündeki temsilcisinin oluşumunu tamamlamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder