5 Aralık 2017 Salı

Yırtıcı Küreselleşme \ Rıchard Falk



Yazar küreselleşmenin ekonomiyle olduğu kadar kültür, siyaset ve ahlakla da ilişkili olarak kavranması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Kitabın ana ilgi alanı,küresel sermayenin gücü ile hükümran devlet seviyesinde işleyen hükümetler arasındaki etkileşimdir. Washington uzlaşması da denilen yeni liberal düzenlemelerin Amerikan malı ambalajını vurgulamaktadır.

Yırtıcı küreselleşme geçen yüzyıl boyunca devlet ile toplum arasında yapılan eski sosyal sözleşmeyi aşındırdı. Ulusaşırı baskılar tabandan küreselleşme diye anılan yeni bir tür ulusaşırı siyaset üretiyor. Mevcut haliyle küreselleşmenin eleştirisi,her şeyden önce bizim tepeden küreselleştirme dediğimiz sermaye güdümlü güçleri ortadan kaldırmayı hedefleyen bir tür Gardrop Marksizmi kesinlikle değildir. Daha çok,geniş çapta paylaşılan dünya düzeni değerlerine göre bu güçlerin denetim altına alınıp kısmen dönüştürülmesine yönelik çalışmalardır. İnternet şu anda boyun eğdirilmesi ya da gözardı edilmesi zor görünen bir biçimde tabandan küreselleşmenin güçlenmesi sürecine zemin teşkil etmektedir. İdeolojik muhtevası veya normatif hedefleri açısından küreselleşmenin hiçbir belirleyici yanı yoktur.

Sanayi devrimi boyunca çeşitli kirlilik türleri piyasa ve hükümetlerin sağlıkla ilgili gözden kaçırma ve önemsememe türündeki endişeleri arttırdı. 20 yıldır çevre konusunda çok büyük bir ilgi uyandı ve  halk arasında önem kazandı. Büyümenin sınırları ve iktisadi büyümenin siyasi istikrar için kaçınılmaz olduğu ve çevre tehlikesi konusunda ciddi tartışmalar başladı.

Küreselleşmenin ilerleyişi ille de felaket getirecek demek değildir, ancak onun insanı ilgilendiren görünüşü, çeşitlenmiş fakat uyumlu ve yeni gelişmeye başlayan küresel sivil toplumun kendilerine rehberlik ettiği mücadele, direniş ve vizyona bağlıdır. Küresel sivil toplum mükemmel olmaktan henüz uzaktadır. Serbest kalan toplumsal güçler bazen gerici dini ve siyasi eğilimler sergileyebilirler.
Küreselleştirici eğilimlerin reddi, dini ve etnik politikanın çeşitli  aşırı şekilde yeniden dirilmesiyle eşleşmekte ve ifade edilmektedir. Öncelikli kimlik sınırlara dayalı değil, medeniyetseldir. Dini ve etnik milliyetçiliğin sınırsallığı başka açılardan modernliğe karşı olup modernizmin ikinci direği olan laikliği reddeder. Sınırlara dayalı varlıklar olmaktan ziyade hükümet birimleri olarak algılanan devletler dışarıdan ve yukarıdan olduğu kadar içeriden ve aşağıdan giderek artan bir biçimde zorlanmaktadır. Askeri ve iktisadi açıdan ne kadar güçlü olursa olsun bütün devletler önemli ölçüde sözde devletler haline gelmişlerdir, gerçek devletler ise eğer hala yaşıyorlarsa, gerçekliği çeşitli şüphelere maruz olan ve nesli tükenmek üzere bulunan bir siyasi canlı türüdür.

Küreselleşme devlet merkezli bir dünya ilanı ile birlikte anılan kesin kanaatleri zayıflatırken, aynı zamanda, küresel iktisadi politikayı biçimlendirmeye ilişkin ortaya çıkmakta olan gerçek iktidar mahallinin gizlenmesine de yardımcı oldu. Devlet liderleri yapısal güçlerce kısıtlanmaktadır.
Küreselleşme, küresel seviyede süregelen iktisadi yeniden yapılanma dinamiği ile ilişkili bir dizi  gelişmeye dikkat çeker. Mevcut tarihi zaman çerçevesi içerisinde gelişen bu dinamiğin olumsuz özü hükümet, siyasi parti, lider ve seçkinleri kendi boyunduruğu altına alarak ve zayıf bölge ve insanlara ızdırap vererek milli karar alanlarında pür iktisadi politikaları tutunduracak tarzda küresel sermayenin disiplinini hükümetlere empoze etmesidir

Tepeden küreselleştirme nasıl homojenlik ve birliğe eğilimli ise aşağıdan küreselleşme de heterojenlik ve farklılığa  hatta gerilim ve çelişkiye meyleder.Küresel sivil toplumla ilişkili aktörler için hükümet dışı örgütler tabirini kullanmak uygun görünüyor. James Rosenau hükümet dışı örgütlere hükümranlıktan bağımsız aktörler demektedir.

1980’lerin en üretken ve etkili normatif fikirlerinden birisi de sürdürülebilir kalkınma oldu. Yeni liberal fikirler başka yerde olduğu gibi hakim olma eğiliminde, sürdürülebilirliği desteklemek için vaat edilen fonlar daha başlangıçta yetersizdi, hatta bu vaatler bile gerçekleşmedi. Ortak kültürel zenginlikler için bütün dünyayı bağlamaya çalışan kanun yapıcı anlaşmalar vasıtasıyla etkileyici sonuçlar alındı. Küresel demokrasi arayışı bütün dünyadaki ulusaşırı vatandaş gruplarının katılımcı aktivizminden, halklar ve hükümetler arasında çatışma ve işbirliği zeminleri olarak hizmet veren BM himayesindeki küresel konferanslara kadar uzanan birçok şekil almakta. Küresel demokrasi ümidi dünya hakları için insani yönetişim arayışına kendilerini adayanların ana gayesi olmayı sürdürmektedir. Geleceğe dair umutlu bir ihtimal küresel sivil toplumun tesirini sürdürme ve derinleştirmeye ve mümkün olduğu yerlerde devletler ve özel sektör temsilcileri dahil, diğer siyasi aktörlerle işbirliğine gitmeye bağlıdır. Geleceğe dair umutlu tavrın bir başka yönü, insan türünün hayatta kalması ve maddi şartların iyileştirilmesi için medeniyetler ötesi bir temelde yaygın beşeri desteğin varlığından kaynaklanır.

Haz. Gaffar Türkoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder