Allah'ın ezelde bilmesi, Allahın ILMI bahsinde değil de insanın yeryüzündeki davranışlarının Allah'ın irade ve gücü ile ilişkisi bağlamında ve "kader" kelimesiyle halka izah edilmeye çalışılır. (s.20)
Bugün Türkiye’de yaşayan dindar/muhafazakar insanların Allah tasavvuru ile Eşari kelam ekolünün ortaya koymuş olduğu Allah tasavvuru arasında bir belirleme-sonuç ilişkisi vardır.
‘’Allah’ı gereği gibi takdir edememe’’ zaafı, salt müşriklere has bir özellik değildir. Ehl-i Kitap’tan yahudiler de, hıristiyanlar da aynı zaafa düşmüşlerdir. Müslümanlara gelince, ‘’tevhid’’ konusunda alabildiğine dikkat edilirken (tenzih), ‘adalet’ konusunda aynı hassasiyet gösterilmemiştir. ‘Ehl-i Hadis’ veya ‘Ehl-i Sünnet’ dediğimiz büyük gövdenin Allah tasavvurunu oluşturan Eşarilik, Kuran’da ortaya konan Allah tasavvurunu gereği gibi (hakka kadrihi) ortaya koyamamıştır. Allah’ın adaleti (ahlaki niteliği) konusunda Mutezile’nin ortaya koyduğu teorinin Kuran’a Eşariliğinkinden daha yakın olduğunu itiraf etmemize rağmen; onların da, özellikle Allah’ın rahmeti konusunda büyük yanılgılara düştüğünü daha sonra ortaya koymaya çalışacağız. Mutezile’nin üç asırlık bir aktiflikten sonra yıldızının sönmesi, Allah tasavvuru noktasında bir çok yönden Mutezile’ye yakın olan Maturudiliğin ise, çeşitli sebeplerden dolayı Anadolu’ya ve Osmanlı’ya girememesi; Ehl-i Sünnet’in (Osmanlı Devleti’nin resmi ideolojisinin) Allah tasavvurunu Eşariliğin belirlemesine zemin hazırlamıştır.
(s.27-28)
İkinci soruya (İlahi fiiller adalete veya bizim anladığımız manada ahlaka uygun mudur?) genel olarak Eşariler, Allah’ın mutlaka kudreti ve iradesi açısından bakarak, Allah’ın fiil ve emirlerinin insani anlamda bir adalet veya ahlaka konu olamayacağını (aşkın olduğunu) ileri sürerler. Adalet, Allah’ın kendi mülkünde istediği gibi tasarruf etmesidir.
Eşariler bu anlayışını bir Eşari alimi olan İsferani ile Mutezili Kadı Abdulcebbar arasında geçen bir anekdot çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Subki’nin ‘’Tabakat’ında anlattığına göre, bir münazara yapmak üzere oturduklarında Kadı Abdulcabbar şöyle der:
-Fuhşiyattan münezzeh olanı (Allah’ı) tesbih ederim.
İsferani:
-Mülkünde istediğinden başka bir şeyin vuku bulmadığı Allah’ı tesbih ederim.
Abdulcabbar:
-Rabbimizin kötülük yapmasında bir şey (hikmet) mi var?
İsferani:
-Rabbimiz kötülüğü insanı zorlayarak mı yapıyor?
Abdulcabbar:
-Hidayete ermemi engelleyip de, dalalete düşmeme hükmetse, benim için iyi midir kötü müdür?
İsferani:
-Senin olanı senden men etseydi, kötülük yapmış olurdu; eğer kendinin olan bir şeyi men ediyorsa, rahmetini dilediğine tahsis eder.
• Subki, Taceddin Ebi Nasr, Tabakatu’ş-Şafiyye, Kahire, 1946, 3/114
(s.50)
Tek tanrılı dinlerde dini hayatın en önemli sorunu insanların beşeri düzlemde 'ahlaksızlık' ve 'zulüm' olarakniteledikleri bütün davranışları Tanrıya kolayca izafe ettikleri halde, hâlâ tanrıdan 'iyi' ve 'âdil' diye bahsedebilmeleridir. (s.56)
Kur'an'ın Allah kavramını oluştururken en fazla üzerinde durduğu hususlardan biri O'nun kudreti ise diğeri de adaleti ve merhametidir. Fakat daha da önemlisi O'nun kudretini, adalet ve merhametiyle sınırlamış olmasıdır. Kudretin ahlakı sınırlaması anlamsızdır, ama ahlakın kudreti sınırlaması 'mutlak iyi' olarak tasarlanması gereken Allah için zorunludur. (s.66)
Allah'ın merhameti, mağfireti ve sevgisi Kur'an'da hep şarta bağlıdır. Hiçbir yerde kayıtsız acıma ve kayıtsız sevgi yoktur. Fakat acımanın ve affetmenin şartlarının mahfuz olduğu yerler vardır:'Allah dilediğini affeder(3/129) veya Allah rahmetini dilediginde tahsis eder (2/105, 3/74)Bu gibi ifadelerde dilemenin şartı mahfuzdur. Bireylerde hiçbir ahlaki unsur aramadan affetme iddiası Kur'an'ın bütününde ortaya konan Allah-insan ilişkisindeki ahlakı standarda aykırıdır. Böylesine ilkesiz bir merhametten halk arasında söylendiği gibi 'maraz' doğar. Ilk sufiler bunun farkında oldukları için ümidi (reca) hep korku (havf) ile beraber zikretmişlerdir. (s.73)
…Bu noktada aydınlatılması gereken önemli bir soru vardır. İnsan, özgürlük alanında Allah’tan tamamen bağımsız mıdır, yoksa ahlaki muhtevalı fiilleri alanında Allah ile arasındaki ahlaki bir ilişki mevcut mudur?
Ontolojik ‘kader’in içindeki insanın özgürlük alanında Allah ile insan arasında Allah’ın koyduğu ahlak kurallarına bağlı kesinleşmiş ikinci bir kader daha vardır. Burada Allah’ın iradesinin tecellisi, insanın iradesinin yönüne bağlıdır. Halk arasında kullanılan ‘’Kör Allah’a nasıl bakarsa Allah da köre öyle bakar’’ atasözü, bu ilişkiyi dile getirir. Kuran’dan bir misal vermek gerekirse, Allah’ın koymuş olduğu ahlak kuralları gereği mucizelerle gönderilen peygamber, kavmi tarafından tekzip edilince o kavm azabı hak eder (10/95). Hz. Yunus’un kavmi de peygamberlerini yalanlayınca azap belirtileri başlar. Fakat azap, henüz inmeden önce, Yunus’un kavmi ona gerçek anlamda inanınca, Allah da:
Dünya hayatında onlardan rezillik azabını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştı (10/98).
Demek ki,Yunus’un kavmi inansaydı kesinleşmiş ahlaki kader gereği, yok olacaklardı. Ancak, onlar ‘Allah’a karşı ahlaki tavırlarını değiştirince, Allah da ‘ahlaki kaderi’ gereği onlardan azabı kaldırıyor. Bu kuralın hep insanın lehine işlediğini özellikle vurgulamamız gerekir. Yani Allah durup dururken insana bela vermez. Belalar (insana acı, ızdırap, zarar veren olaylar) insana içinde yaşadığı dünyanın, çevrenin, toplumun karmaşık etkilemeleri sonucu gelir. Allah, insanın bazı ahlaki davranışlarına karşılık olarak bunları insandan uzaklaştırır.
(s.97)
İnsanın iradesi dışındaki sebeblerden (tabiat, toplum vs.) kaynaklanan ve fakat bütün tedbirlerin alınmış olmasına rağmen önü alınamayacak bazı belaları Allah dua karşılığı uzaklaştırabilir. Yine dua karşılığı insanlara bazı iyilikler yapabilir. Çünkü 'DUA' EDEN KİŞİ, O'NUNLA ÖZEL AHLAKÎ BİR İLİŞKİYE GİRMİŞ DEMEKTİR. (s.98 )
... bir kesinleşmiş kader vardır. Bu, dünyamızın ve insan olarak bizim insan olma şartlarımızdır. Bir de insanla Allah arasında karşılıklı özgür ilişkide 'belirlenmemiş kader' vardır. Bunun nasıl tecelli edeceği, insanın özgür iradesiyle yapacağı tercihin yönüne bağlıdır. Yani burada Allah'ın iradesi insanın iradesine bağlıdır: EĞER SİZ DÖNERSENİZ, BIZ DE DÖNERİZ (17/8 ) s.98
Somut, tekil erken insan ölümlerinin ‘’ecel’’kavramı ile Allah’ın iradesine (takdir-kader) bağlanmasından en fazla sorunsuz ve ahlaksız siyasetçiler ve devlet adamları memnun olmaktadır. Çünkü, böylece ihmalleri, sorumsuzlukları, hırsızlıkları, insan hayatına değer vermeyişleri kolayca örtülmektedir. Nitekim ülkemizde ilkel teknoloji ile çalışan bir maden ocağı göçüğü altında kalarak ölen altmıştan fazla insanın yakınlarını, devletin en yetkili kişisi:’’Cenab-ı Allah’ın takdiri böyleymiş, ne yapalım?Sabretmek gerek. Allah sabır versin’’,diyerek teselli etmeye çalışıyor. Dinar depreminde halka çadır dağıtmayarak evlerine gönderip, ölü sayısının artmasına sebebiyet veren Afyon Valisi’ni halk gerçek müsebbip olarak teşhis edip yargılanmasını isterken, yine o en yetkili kişi, pişkin pişkin:’’Durun bakalım, Cenab-ı Allah’ın takdir-i ilahi diye bir şey var’’ diyerek halkın öfkesini sindirmeye, eritmeye çalışıyordu. Marx yanlış mı söylüyor? Bu din yorumu Afyon’da ‘afyon’dan başka ne işlev görüyor?’’Takdir’’gelip ‘’tedbir’’i bozuyorsa insanlar tedbir almakta neden ciddi davransınlar? Turgut Özal’ın ölümü onun ecel inancına bağlıdır. Çünkü, doktorlarının bütün uyarılarına rağmen, ne perhizine dikkat etmiş, ne de yoğun programından (Orta Asya Gezisi) taviz vermiştir. Parmağından yaralandığı süikast girişiminin ardından kürsüye geldiğinde ‘’Allah’ın verdiği canı sadece Allah alır’’demişti. Doğru, Allah, canı, meleği vasıtasıyla almaktadır.(32/11) Fakat, ölümün nedenlerini de insanlar hazırlamaktadır. Oysa, Allah insanları ‘’…Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın…’’(2/195) diye uyarmaktadır.
(s.122-123)
Hazırlayanlar: Emre Koç, Zeynep Andıç
EK
İlhami Güler Allahın Ahlakiliği Sorunu.Ankara Okulu yay. 1998
Allahın mahiyeti hakkında parmağımızı dudaklarımızın üstüne götürüp susmaktan başka bir yolumuz yoktur.Ancak Onun insanlarla ilişkisinde onlara neler yaptığı yapabileceği veya yapmadığı ve yapmayacağı hakkında konuşabiliriz.Çünkü kuran baştan sona kadar böyle bir konuşmadır syf 44
‘’Hüccetül İslam’’ Gazalinin şahsında temsil edilen ve onun tarafından Eşarilik Şafilik ve tasavvufun sentezlenmesiyle ortaya konan ve o tarihten itibaren Devletin (önce Selçuklular sonra Osmanlıların) resmi dini ideolojisi olan Ehli sünnetin anlayışı ile Erich Fromm’un ana hatlarını tasvir ettiği Lutherin anlayışının(Lutherin Tanrıyla olan ilişkisinin güçsüzlüğü temelindeki bir boyun eğme ilişkisi ve bu boyun eğmenin sevgi dolu olduğunu düşünmesi) oldukça büyük paralellikler arz ettiği söylenebilir.Birilerinin çıkıp Eşarilik Tasavvuf Ehli Hadis’in büyük önderlerinin psikanalizini yapması gerekiyor.Çünkü bu yorum epistemolojik ve metodolojik olmaktan daha önce ve daha derinde antropolojiktir.Kitleler tarafından kabulüi ise sosyo-politiktir Syf 76
Ben içki içiyorum kemal ve fazilet ehli de benim gibi
Onlar biliyorlar ki benim içki içmem kolay bir iştir
Çünkü Allah ezelde biliyor ki ben içki içeceğim
Eğer içmeseydim Allahın ilmi cehle dönüşecekti (Ömer Hayyam)
(Hoca bu dörtlüğü Allahın insanın ezelde yapacaklarını bilip bilmemesi tartışması konusunu anlatırken belirtmiş) syf 99
Onlar biliyorlar ki benim içki içmem kolay bir iştir
Çünkü Allah ezelde biliyor ki ben içki içeceğim
Eğer içmeseydim Allahın ilmi cehle dönüşecekti (Ömer Hayyam)
(Hoca bu dörtlüğü Allahın insanın ezelde yapacaklarını bilip bilmemesi tartışması konusunu anlatırken belirtmiş) syf 99
Tarihçi bilimci dahası Kurani söylemin her bir sözcüğünün zorunlu olarak nesnel bir göndergesi bulunduğu anlamında maddeci tefsir geleneğinin tersine Kuranda anlatılan kıssaların bütünüyle gerçek tarihi olaylar olmadığı Kuranın böyle bir amaç taşımadığı tersine Kuranın Ortadoğu halklarında ve Arap yarımadasında halk muhayyilesinde bulunan mitik anlatıları kendi hedeflerini gerçekleştirmek için kullandığını söyleyen Muhammed Arkoun Hızır-Musa kıssasının Gılgamış destanının bir parçası olduğunu kanaatindedir syf 101
Subjektif görüşüme göre kitabın en dikkat çekici kısmı :
Mutezilenin ilk önderlerinden Amr ibn Ubeyd’in (ö.144) kader hadisi(Ana rahminde herşeyin yazılı olduğu ) ile ilgili yorumu :
Eğer bu hadisi Ameşden(Hadisin ravilerinden) duysaydım onu yalanlardım.Zeyd bin Vehbden(ravi) duysaydım kabul etmezdim.Resulullahtan duysaydım yine reddederdim.Allahın böyle dediğini duysaydım o zaman Ona şöyle derdim ‘’Bizden misakı böyle almadın’’ syf 106
Mutezilenin ilk önderlerinden Amr ibn Ubeyd’in (ö.144) kader hadisi(Ana rahminde herşeyin yazılı olduğu ) ile ilgili yorumu :
Eğer bu hadisi Ameşden(Hadisin ravilerinden) duysaydım onu yalanlardım.Zeyd bin Vehbden(ravi) duysaydım kabul etmezdim.Resulullahtan duysaydım yine reddederdim.Allahın böyle dediğini duysaydım o zaman Ona şöyle derdim ‘’Bizden misakı böyle almadın’’ syf 106
Süre anlamında Allah tarafından insan cinsi için bir ecel tayin edildiği doğrudur.Sünni teoride yanlış olan tek tek bireysel ecellerin Allah tarafından tayin edildiği fikridir syf 116
Ecel konusunda filozofların görüşleri kelamcıların görüşlerinden daha tutarlıdır.Onlar göre iki tür ecel vardır:
1-Tabii ecel
2-İhtirami(kesilen engellenen) ecel syf 117
1-Tabii ecel
2-İhtirami(kesilen engellenen) ecel syf 117
Ecel kişinin ölümünün veya öldürülmesinin vuku bulduğu andır(Tusi,el-İktisad) syf 119
M.İkbal kelamcıların kader ile ilgili sorunlarını tartışırken somut insan-toplum olaylarına bakmaktan ziyade sorunları spekülatif olarak çözmeye çalıştıklarını söyler syf 123
Almanyada trafik kazalarında ölenler için öldürüldü(getötet) şeklinde doğru bir niteleme yapılırken bizde bu kazalar bilinçaltındaki ilahi kaza inancı ile ilişkilendirildiğinden midir nedir ölen faili meçhul cinayet kurbanları olarak hayatlarını hep kaybediyorlar syf 124
Bizim Allah tasavvurumuz bizim dünyamızda uzun süreden beri kimin zengin kimin fakir olacağını fiyatları kazaları felaketsiz ölümleri vs ‘’ilahi kader’’ adı altında meşrulaştırmaktan başka ne işe yarıyor.İnsan özgürlüğünün bu en büyük rakibini bu yanlış imajı öldürmenin zamanı gelmedi mi ? Diğer türlü Kurandaki ‘Adaletin Allahı ‘ nasıl geri gelebilir ? syf 153
M.Emin Bozyiğit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder