* İslam Öncesi Arabistan ve Araplar:
Ne bir dini lider, ne bir diktatör, ne bir hükümet, ne de nüfuz sahibi milli bir meclis, kısacası hiçbir güç, birleşik kuvvetlere dahil olan kabile fertlerinin, memleketi anarşiye sevk eden keyfi hareketlerini sınırlayacak bir kanun koyamamıştı. Çünkü böyle bir güç oluşamamıştı. Birleşik kuvvetler lidersiz, merkezsiz, sadece kendilerine özgü bir garip cumhuriyetten ibaretti. (s.12)
Ne kitapları ne de yazılı bir kanunları mevcuttu. Ama herkesin saygın belleğinde yer tutan kutsal gelenekler, her türlü saldırıdan korunmuş bulunan halk inançları, yazılı kanunların ve tüzüklerin üzerinde bir öneme ve nüfuza sahipti. (s.13)
Büyük şairlerin biyografileri, mensup oldukları kabilelerin tarihi demekti. Kahramanlar, şairler, işte bir kabilenin tarihi!... (s.16)
* Arapların Menşei: Araplar Yarımada’nın batı tarafına yerleştiklerinden kendilerine eski Sami lehçesinde batılı anlamına gelen Arap ismi verilmiştir. Arapların yaşadığı bölge çöl olduğundan Arap sözcüğü daha sonra Sami dillerinde çöl anlamında kullanılmıştır. Arapça’da da a’rabi sözcüğü bedevi anlamına gelmektedir. (s.35)
* Milattan 19 asır öncesinde beri Adnanilerin hayat sahası olan Mekke, anlaşıldığına göre bu asırlarda yine Araplar arasında mukaddes bir bölge olarak tanınıyordu. Mekke isminin Irak’tan gelmiş olan kadim Amalika kabilesi tarafında verilmiş olması muhtemeldir. Bu ismin çok eski olması bunu desteklemektedir. Mezopotamya’dan göç ederek Arabistan Yarımadası’na gelen Amalika kabilesi uzun çöller geçtikten sonra Kabe civarına geldikleri zaman ilk kez karşılarında gördükleri taş binaya Mekke ismini vermiş olmaları uzak bir ihtimal değildir. Çünkü Babil lehçesine göre beyt ev anlamındadır. Aslında Araplara göre de Kabe’nin ismi beyttir. (s.51,52)
* Kureyş ismi kelime olarak ‘köpek balığı’ anlamındadır. İbn’ül Kelbi’nin, ‘Kureyş’ sözünün şahsi değil aitlik bildiren bir isim olduğunu ifade etmesini dikkate alarak bu ismi ölü bir totemizmin izi olarak görebiliriz. (s.52)
* İslam Öncesi Araplar’ın Dinleri:
…Cahiliye döneminin dini hakkında tarihin tespit edebildiği rivayetler , tüm ilkel toplumlarda olduğu gibi Kuzey Arapları’nın da totemizm, animizm ve fetişizm gibi aşamaları geçmek suretiyle putperestliğe ulaşmalarının derin izlerini korumaktadır. (s.65)
Arabistan’da ataerkil toplumsal yapının İslam’ın doğuşuna doğru nisbeten yeni bir kurum olduğu bir gerçektir. Arap toplumsal yapısının kökenine inildiği takdirde ilk toplumsal yapının anaerkil ve totem esasına dayanmış olduğu anlaşılmaktadır. (s.65)
Araplarda sosyal hayat geliştikçe totemist yapı da zamanla bozulmuş, totemist ayinler yok olmuş, yerlerini ölüm sonrasının izlerini taşıyan yeni ayinlere bırakmıştır. Bu ikinci dini aşamanın adı ruhçuluktur. Animizm denilen bu dini biçim, kainatın ruhlar ile dolu olduğuna ve bütün doğal olayların ruhların eseri olduğuna inanmaktır. (s.67)
Ruhlara belirli yerler ayırma konusundaki kanaat, zamanla bunlara birer yerleşme yeri (yurt) kabulüyle sonuçlanmış, böylece fetişizm ortaya çıkmıştır. (s.68)
Kuzey Arapları gerek Suriye ve Irak çöllerindeki soydaşları ile ve gerek daha medeni Güney Arapları ile ilişkileri sonucunda zamanla fetişe tapıcılıktan puta tapıcılığa yükselmişler, yani fetişlerini muntazam bir şekilde yontarak insan şekline sokmuşlardır. (s.70)
* Hanifler: İslam’dan önce Mekke’de yaşayan ve diğer Araplar arsında İbrahim’in dini diye ayrı bir din bilinmiş olsaydı, Hz. Muhammed putlara tapanlara müşrik oldukları iddiasıyla hücum ettiği zaman Kureyşliler o kadar üzülmez, İslam da onlara o kadar yabancı gelmezdi. Araplarda putperestlikten başka bir din ihtiyacı olsaydı Hz. Muhammed’in Mekke’de on sene süren tebliğ faaliyeti Medine’ye hicret zorunluluğuyla sonuçlanmazdı. Bütün olaylar Arabistan’ın diğer kısımlarında olduğu gibi Mekke’de de putperestlikten başka bir din ihtiyacı duyulmadığını göstermektedir. Materyalist ve tüccar olan Kureyşliler metafizik konuları akıllarına bile getirmiyorlardı. Bu yüzden aralarında Hanif dini diye mürşitlikten farklı bir dini akım bulunmuyordu. Hanif sözünün belirli bir dine inanma anlamında ilk defa kuranı kerimde konulmuş olduğuna kesin gözüyle bakılabilir. Bu kelime kuranı kerimde altı kez Mekki ve altı kez de Medeni surelerde olmak üzere on iki kez zikredilmiştir. Ancak ayetlerden hiçbirinde bununla cahiliye dönemine ait bir dini akım kastedilmemiştir. Bu kelime ayetlerden sekizinde İbrahim’in milleti veya İbrahim’in dinini nitelemek için kullanılmış, diğerlerinde ise ya Hz. Muhammed için ya da ‘müslim’ kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır…Kuran-ı Kerim de İbrahim peygambere Hanif nitelemesinde bulunurken onun Yahudi, Hristyan ve müşrik olmadığı açıklanarak bu kelimeye ayrıca açıklık getirilmiştir. Bu açıklama, dört Hanif menkıbesinin daha sonra ve düşünülmeden uydurulmuş olduğunu göstermektedir. (s.83)
İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Şemseddin Günaltay, Ankara 2013
Hazırlayan: Zeynep Andıç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder