14 Ekim 2013 Pazartesi

Kur'an Dışı Vahiy \ M. Said Hatiboğlu

Hz.Peygamber ve Kur’an Dışı Vahiy \ Mehmet Said HATİBOĞLU

Hevesatın hizmetine sokulmuş hadis imalatı bilhassa Emevi ve Abbasiler zamanında hız kazanınca, bunun toplumda vücuda getireceği tehlikeye bizzat büyük muhaddisler ikazda bulunma ihtiyacı duydular. Emevi devrinin hafız muhaddislerinden Abdulkerim ibn Malik el-Cezeri’ye (ö.127/745), Haricilerden birisinin ne demiş olduğunu hatırlayalım:

‘’Bu hadis dindir. Dininizi kimden aldığınıza dikkat edin. Biz bir işin olmasını istediğimizde, onu hadis haline getirirdik.’’(1)

Harici veya Ehl-i Ehva, Ehl-i Bida isimleri kullanılarak aynı ikaz, Mısırlı kadı muhaddis, Abdullah ibn Leiha’dan da (96-174/715-790) nakledilir. (2)

Mutezile, Kaderiyye ve Cehmiyye gibi Ehl-i Sünnet muhalifi görünen fırka mensuplarına karşı açtığı mücadele ile şöhret yapmış Basralı zahid muhaddis Hammad ibn Seleme’ye (ö.167/784), bir Rafızi şeyhin, tevbe ettikten sonra söyledikleri de, aynı endişeyi dile getirmektedir:

‘’Bizler bir araya geldiğimizde bir şeyi güzel bulursak onu hadis haline sokardık.’’ (3)

Bu metodun, akidevi ve siyasi sahada başarı kazandığı görülünce, imalat çeşitlerinin genişletilmesi kaçınılmazdı. Biz bu perdeyi, bu kitabımızdan sonra yayınlayacağımız bir eserimizde açmayı düşünüyoruz. Zannederim ki, önem verdiğimiz bu çalışmalar, geçmiş kültürün tahlilinden ibaret, tarihi bir tedkik olarak görülmeyecektir. Şunu bilelim ki Peygamber istismarı, İslam dünyasının her yerinde elden ele dolaşan eserlerle, günümüzde de bütün canlılığıyla hüküm fermadır.

s.10-11.

Tekrarlayalım beşeri fiilleri Cenab-ı Hakk’a atfetmek Kur’an-ı Kerim’in üslubundandır.

Hz.Meryem’in lohusalığında yanında görülen yemekler oraya beşeri yoldan geldiği halde, Kur’an’ı Kerim’de şu ifade vardır:

‘’Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu.’’Meryem, Bu sana nereden geldi?’’ derdi. O da:’’Bu, Allah katından’’ diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.’’ (1)

Pek çok alim bu rızkın Hz.Meryem’e mucizevi olarak gönderildiğini zikretseler de,’’Ne Kur’an’ı Kerim’de, ne de herhangi bir sahih hadiste, bu rızkın mucizevi olarak böyle gelmiş olduğuna dair hiçbir işaret yoktur.’’(2)

Her ne kadar Hasan-ı basri’nin (ö.110/728):

‘’Zekeriya, Meryem’in yanına girdiğinde, insanlardan değil, semadan, Allah’tan (gelmiş) rızık buluyordu.’’ Dediği Taberi’de yazılı ise de, aynı sahifede, Cureyc isimli bir dülgerin Meryem’e yemek getirdiğine ve bunun bereketlendiğine dair bilgi de vardır.

‘’Cureyc, Meryem’in bulunduğu yerde rızık toplamaya ve onu, kendi işi olarak, her gün ihtiyacı nisbetinde Meryem’e götürmeye başladı.’’(3)

Mutezile imamlarından Ebu Ali el-Cubbbai’nin (ö.303/916) bu rızkın insanların sağladığını bildiren şu ‘’Ayetin anlamı şudur: Cenab-ı Hak Meryem’e, zahid, abid hanımlara infakta bulunmakta olan müminler yoluyla bir rızık temin etmiştir.’’ İfadesi.

Razi’nin (ö.606/1210) tefsirinde mevcuttur.(4)

1. Al-i İmran 3/37
2. Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, I,95
3. Taberi,Tefsir, III,246
4. Razi, Mefatihu’l-Ğayb, II,660.

s.42-44.

Bedir’de Hz.Peygamber’in Kureyş kuvvetlerini gördüğünde Cenab-ı Hakk’a yaptığı şu dua, geleceği bilmeyen bir Peygamber duasıdır:

‘’Şu Kureyş (kafirleri) bütün şatafatı ve tafrasıyla geldi. Sana harp açıyor, Peygamberini yalanlıyor. Ya Rab bana va’dettiğini istiyorum senden…’’(1)

Allah’ın bu va’di, muhakkak ki, Resulünün davasını zafere ulaştıracağına dair verdiği Kur’ani va’didir.

Keza harbe başlama saatlerinde yaptığı duada:

‘’Ya Rab! Şu (Müslüman) toplumumuz bugün helak olursa, yeryüzünde sana tapacak kalmaz…’’ diyen Resulullah’a, yanında bulunan Hz.Ebu Bekir,’’Muhakkak ki Allah sana va’dini yerine getirecektir.’’(2) demiştir.

‘’Hz.Peygamber Rabbine niyazda bulunup şöyle demeye başladı: Ya Rab! Va’dini gerçekleştir, zaferini nasip eyle.’’(3)

‘’Ey Allah’ım, eğer bunlar, bu küçük topluma üstün gelirlerse, şirk, çok tanrılılık zafer kazanır, senin dinin ortadan kalkar…’’(4)

1. Taberi, Tarih, I,1288.
2. Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nubela, I,307;İbn Kesir, es-Sire, II,417.
3. İbn Kesir, es-Sire, II 411,417.
4. Vakıdi, Kitabul-Meğazi, I,67; Ahmed b.Hanbel, el-Musned,r.208,221;Muslim r.4588.

s.47-48.

 İbn Abbas ve emsali ne söylerlerse söylesinler, Müslüman toplumdaki peygamber aşkı, bazılarına, vahyi sadece Kur’an’la sınırlandırmaya müsaid değildi. Müteakip asırların pek çok alimi, Peygamber’in sözlerini de aynı seviyeye çıkarmadan rahat edemedi. Onun her fiilinde ilahi bir taraf aradı, her sözünü vahye dayamak suretiyle, o en büyük insana hürmet gösteriyorum zannetti. Bu söylediklerim bir kavl-i mücerredden ibaret değildir. Birkaç misal vereyim, mesela ezan:

Bilindiği üzere, hicreti takiben Medine’de Müslümanlar peygamberlerinin imamlığında namazlarını kılıyorlar, fakat namaz vakitlerinin duyurulması işinde henüz bir çözüme varamadıkları için, epeyce sıkıntı çekiyorlardı. Meselenin halli için bazı teklifleri vardı: Boru çalmak, tahtaları birbirine vurmak, bayrak dikmek, dellal dolaştırmak… gibi. Bunların hiçbiri, umumi tasvibe mahzar olamadı. Nihayet bir gün Ensardan Abdullah ibn Zeyd bir rüya gördü, Peygamber’e anlattı. Resulullah okunan ibareyi çok güzel buldu. Bilal’e öğrettirdi ve okutturdu. Bu sırada Hz.Ömer de aynı rüyayı gördüğünü söyledi ve halen dünyanın her yerinde okunmakta olan ezan, vahyin hiçbir katkısı olmadan vazedilmiş oldu.

İlk siyer müelliflerinden İbn İshak (85-151/704-768) bunu böylece nakleder.(1) Fakat bu eseri ihtisar eden Abdulmelik ibn Hişam (ö.217/833) bu rüknun menşeinin böyle olmasına razı değildir ki, mezkur rivayetin ardından ‘’Hz.Peygamber’e bu şekilde vahiy geldi.’’ İbaresini koymayı kendine vazife bilmiş (2) ve aklı sıra, ezanı terfi ettirmiştir!

Bu zihniyet mensupları daha sonraları, daha keskin merhaleler almakta gecikmedi. Hz.Peygamber’i yüceltmek adına, Kur’an’a aykırı pek çok görüş üretildi, hem de Kur’an alet edilerek!

Hz.Peygamber’in kendinden konuşmadığını, her sözünün ilahi menşee dayandığını söyler oldular ve:

‘’O (Peygamber) kendinden söylemiyor,o, ancak kendisine vahyedilen vahiydir.’’(3) ayetindeki ‘’o’’ zamirini Peygamber’e yöneltmek günahını işlediler. Halbuki bu zamirin Hz.Peygamber’in tebliğ ettiği Kur’an’a delalet ettiğinde en küçük şüphe yoktur.(4)

1.İbn Hişam, I,509;Pesevi, I,260.
2.es-Sire, Hamidullah neşri,r.469; İbn Hişam, es-Sire, I,508; İbn Sa’d, III,537.
3.Necm 53/3-7.
4.Bkz.Taberi, Tefsir, XXVII, 42;Kasımi, Mehasimu’t-Te’vil, 5554-5.

s.47-48.

 ''Onları öldüren siz değilsiniz fakat onları Allah öldürdü. Sen ok attığında atan sen değilsin fakat Allah atmıştır....'' Enfal/17

Bu ayetle Cenab-ı Hakk'ın müslümanları zafer sarhoşluğundan korumak, her başarıyı sadece kendilerine mal edip Allah'tan müstağni davranmalarını engellemek istediği gayet açıktır ve ayete harfi anlam verecek olanlara ancak tebessüm edilebileceği de aşikardır.

... İbn Teymiyye'nin mezkur ayet ile ilgili beyanı, bu bakımdan değer taşır. Mesela vahdet-i vücudcuları telmihen, merhum şunları söylemeyi luzüm görmüştür:

'Bu ayetle Allahu Teala, kulun fiilinin Allah'ın fiili olduğunu söylüyor değildir, yanlış yola sapmış bir taife böyle zannetmiş ise de, eğer onların dediği doğru olsaydı, herkes için böyle söylenmesi gerekir ve mesela yürürkensen değil, aslında Allah yürüyor denilirdi... Bu şekilde düşünmek mesela kafire; Kafir olduysan aslında sen değil, Allah kafir olmuştur, denilmesi gerekirdi... Buna benzer kelamda bulunan bir kimse kafir bir mülhiddir, akıl ve dinden çıkmış kimsedir.' (1)

1.İbn Teymiyye, Mecmû'u'l-Fetâvâ, II, 331.

s.49-50

İşin esef edilecek tarafı, hayatlarını İslam kültürüne adamış nice allamelerin bu ilmi delaletten kendilerini kurtaramamış olmalarıdır. Nasıl olur diyenlere iki isim vereceğim. Birisi, İbn Hazm’dır (384-456/994-1064)

5/11. asır Endülüs’ün bu çok yönlü allamesi, yukarıdaki ayeti zikrettikten sonra bakın ne diyor:

‘’Allah’ın Kitabı, Hz.Peygamber’in her sözünün Allah’tan olduğunu gösterir.’’(1)
Bir başka eserinde,(2) Hz.Peygamber’in hanımlarının, peygamberlerden ve meleklerden sonra bütün insanların efdali olduklarını söylüyor ve buna delil olarak Hz.Peygamber’in Hz.Aişe hakkında ‘’en sevdiğim kimse’’ dediğini naklediyor, yukarıdaki ayeti de kaydettikten sonra:

‘’Hz.Peygamber’in,’’En sevdiğim Aişe’dir’’sözü vahiydir, Allahu Teala ona vahyetmiştir.’’diyerek bütün çamları deviriyor!

İkinci isim meşhur Gazali’mizdir (450-505/1058-1111). İbn Hazm’ın vefatında alt yaşında olan Şark’ın Huccetu’l-İslam’ı Mustasfa’sında (3) Sünnet konusunu işlerken, aynı ayetin ateşinde erimekten kendini kurtaramamıştır. Ona göre ‘’Resulullah’ın sözü huccettir çünkü…Allahu Telala Peygamber’e uymayı bize emretmiştir.’’ Bir diğer sebeb:

‘’Çünkü O (Peygamber) hevasından konuşmaz… Fakat bir kısım vahiy tilavet edilmektedir: Kitab (Kur’an) ismini alır, bir kısım tilavet edilmez: Ona Sünnet denir.’’

Usül kitapları yazmış bu allamemize şimdi bizler oturup hayıflanmaktan, onlara mağfiret dilemekten başka ne yapabiliriz?

Mesela ‘’ezan’’ sünnetinin ‘’tilavet edilmeyen vahiy’’ olmadığını ben Gazali merhuma nasıl ulaştırabilirim ki!

Ama bizden sonrakiler için yapabileceğimiz bir şey vardır: Geçmiş kültürümüzü Kitab ve Sünnet’in ışığında değerlendirme vazifesinin önemini kavratmak. Aşağıda, İbn Hazm gibi düşünenlerin tarihi gerçeklerle tekzib edileceklerini göstermeyi, bu bakımdan vazife sayıyoruz.

1.İbn Hazm, İhkam, II,77.
2.İbn Hazm, el-Faslu fi’l-Milel, IV,118-9.
3.Gazali,Mustasfa, I,246.

s.65-66

 Mesela Bedir gazvesinden iki ay önce (Receb 2/ Ocak 624), Hz.Peygamber, müşrik Kureyşlilerden haber toplamak gayesiyle, halazadesi Abdullah ibn Cahş’ı bir seriyyenin başına geçirdiğinde ona şu yazılı talimatı vermektedir:

‘’Mekke ile Taif arasındaki Nahle’ye kadar git. Orada Kureyş’i soruştur, bize onlardan haber getir.’’(1)

‘’Onlara Kureyş’in durumunu öğrenme emrini verdi.’’(2)

Halihazır gaibi bilen kimsenin bu çeşitten teşebbüslere ihtiyacı olmayacağı aşikardır.

1.İbn Hişam, es-Sire, I,602;Taberi, Tarih, I,1273.
2.Vakıdi, I,16 Krş.Taberi, Tefsir, II,347-;Razi, Mefatihu’l-Ğayb, II, 318-.

s.67-68.

 Mesela Hz.Peygamber, Bedir kuyusu civarında yakalanan iki Kureyşliye yamacın ardındaki Mekkelilere dair şu soruşturmayı açmaktadır:

- Onlar kaç kişi?
- Çok
- Miktarları ne kadar?
- Bilmiyoruz.
- Her gün (yemek üzere) kaç deve kesiyorlar?
- Bir gün dokuz, bir gün on.
- Demek ki sayıları 900 ile 1000 arasında, Hz.Peygamber devamla:
- Kureyşin ileri gelenlerinden kim var?...’’(1)

Yamacın arkasındaki harekat kendisi için halihazır gayb teşkil eden Hz.Peygamber’in bu soruşturması, O’nun vahiy dışında normal beşeri vasfına göre hareket ettiğinin delillerindendir.

1.İbn Hişam,es-Sire, I,616-7. Krş.Taberi, Tarih, I,1287;Vakıdi, I,53;İbn Sa’d, II,15.

s.69-70.

 '' ...(gaybı bilseydim) gerekli tedbirleri çoğaltmak ve kötü ve zararlıdan kaçınmak sonucu bu kabilden şeyler bana dokunmaz, harblerden bazen galib, bazen mağlub çıkmazdım..'' (1)

***

Mezkur ayetlere zıd istikametteki pek çok hadisin İslam kitabiyatında mevcud oluşu, tabii ki ilim muhitlerinde müşkilat doğurmaktan hali kalmamıştır.Mesela Bağdadlı mutasavvıf müfessir Hazin bu duruma şu izahı getiriyor:

''...Şayet 'Peygamber mugayyebattan haber vermiştir, sahih kitaplarda bu yolda hadisler mevcuddur, ki bunlar onun mucizelerinin en büyüklerindendir, 'eğer bilseydim...' ayetiyle bunları nasıl tevil edersin?' diyecek olursan, cevabım şu olacaktır: (Hz. Peygamber, Kur'an'daki) bu sözü muhtemelen tevazu ve terbiye icabı söylemiştir. (asıl) demek işteği şudur: Allah'ın bana muttali kıldığı ve takdir ettiği müstesna, gaybı bilmem, ve muhtemeldir ki bu sözü Allah onu gayba muttali kılmadan önce söylemiştir. Allah onu muttali kılınca haber vermiştir. Nitekim Cenabı Hak: 'Allah gaybını kimseye açmaz, ancak istediği peygamber hariç' demiştir.'''(2)

Hazin merhum'un ayetteki ''De!'' emr-i ilahisini hadis zannedip gerçek dışı teviller yürütmesini anlayabilmek bizce mümkin değildir.

1.Nesefî Medâriku't-Tenzîl,II,157 (Araf/188)

2.Hâzin, Lubâbu't-Te'vîl,II157. Krş Âlusî, Rûhu'l-Me'ânî, IX,136

s.124-125

Hazırlayan: Emre Koç, Merve Sağlam


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder